Efendim hepimizin malumu sosyal medyada sıklıkla rastladığımız, meditasyonla ilgilenenlerin gözbebeği olan o konuya açıklık getirelim artık değil mi? Bugünkü konumuz akışta kalmak...

Anksiyetenin çağımızın hastalığı haline geldiği bu takıntılı dönemimizde öncelikle hatırlatmak isterim ki: Yalnız değilsiniz, herkes kendi köşesinde kendine has depresyonunu yaşıyor ve kavgasını ediyor. Bu stres her ne kadar mücadeleci tarafımızı pekiştirse de bir diğer yandan tüm sağlık sorunu tetikleyen, bizleri aşırı düşünme bağımlılığına iten bir davranış bozukluğu haline de kolaylıkla gelebiliyor. Bundan kurtulmak için size bir reçete vereceğimi düşünüp bu yazıyı okuyorsanız vay halinize çünkü kelin ilacı olsa başına sürermiş...

Ancak tamamen bu yoğun kaygı içeren hayatımızdan sıyrılamasak bile en azından bize verdiği zararı azaltmaya yönelik şeyleri düşünebiliriz. Bunların başında da kendine odaklanmak, sınırlarınızı iyi belirlemek dolayısıyla kendinize kişisel alan tanımak ve akışta kalmak yer alıyor. Kısaca hepsine tek tek değinelim.

Kendimize odaklanmak: Kısacası başkalarıyla ilgili olan kaygılarımızı olabildiğince minimuma indirmek diyebiliriz. Kendi gelişiminize ve hayatınıza verdiğiniz enerji arttıkça üretkenliğiniz de artacak,  zihninizde başkalarının yeri azaldığı için kendinize çok daha geniş bir alan kalacak diyebiliriz. Bunu yapmanın yolunun ise disiplinli bir şekilde kendinize dönüş ve gerçekçi hedefler olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca kurban psikolojisinden çıkmanın da en kilit yanı kesinlikle kendisine odaklanmış bir bireydir.

Sınırlarınızı iyi belirlemek: Bu aslında hepimizin sıklıkla düştüğü bir tuzak. Müdahaleci bir toplumda yetişiyoruz. Çoğu zaman iyi niyetle bunu bizler de yapıyoruz. Böylece birbirimize kişisel alan bırakmıyoruz. Beraberinde gelen saygısızlıklar ise bizi zıvanadan çıkarıyor ve agresifleşiyoruz. Çünkü doğru zamanda hayır demeyi bilmiyoruz. Geç söylenmiş bir hayır kesinlikle normal bir ses tonuyla söylediğinizde işe yaramayacaktır. O yüzden kendi kişisel alanınıza, tercihlerinize çizdiğiniz sınır oldukça önemlidir. Aynı şekilde başkalarının alanları da aynı düzeyde değerli. Alan ihlallerinden kaçınalım. Bu maddeyi yerine getirirsek ben inanıyorum her şey çok güzel olacak. Bu madde bizi Avrupa Birliği’ne sokacak. Ziiiiyaaa dediğinizi duyar gibiyim. Canım biz bizeyiz...

Veee asıl konumuz olan akışta kalmak: Olan olayların seyrine sürekli kapılıp da duygusal iniş çıkışları sürekli zirvede yaşamamak demek. Bu bana ilk anlatıldığında çok sinirlenmiştim. Etrafımdaki pek çok arkadaşım akışta kalmaktan bahsediyordu. Bense gariban bir şekilde bilmediğim bir ırmak var ve ben hariç herkes bunu biliyor gibi hissediyordum. Ama mantık anlatıldığından çok daha basit: Akıl sağlığımızı korumak için küçük şeylere sinirlenmemek, bunun yerine nehirdeki bir yonca misali süzülerek olaylara daha dışarıdan bakmaya çalışmak denilebilir. Duygusal bir toplum olduğumuz için bizlerin etkilenme düzeyleri ne yazık ki daha yüksek. Niye oluyor, böyle bir şey nasıl oldu sorularından ziyade evet oldu şimdi ne yapmalıyıza yönelik bir bakış açısı da denilebilir...