Hayır. Bu sürekli duyduğumuz bağımlılık ilişkisini gizlemek için söylediğimiz yaygın bir yalandır. Ülkelerin fakirleşmesi, fakir kalması kapitalizmin bir sonucudur, neden mi?

Öncelikle emek ve kaynak akışının yönü tek taraflıdır. Çevre ülkeler hammadde, ucuz işgücü ve doğal kaynak sağlar. Merkez ülkeler ise katma değer ürünler (teknoloji, finansal hizmetler ve markalı ürünler) üretir. Ucuz ürün satan çevre ülke tek taraflı olarak merkeze bağlanır. Buna liberal teori karşılıklı bağımlılık diyor, efendim domates satıp tüm yazılım sistemlerinizi aldığınız ülkeyle karşılıklı bağımlı falan değilsiniz.

Üretim araçları ve teknoloji merkez ülkelerde yoğunlaşmıştır ve buralarda uzmanlaşma gözlemlenir. Bir süre sonra buradaki seviyeye erişebilecek ürün üretmek imkansız bir hal alır. Çevre ülkeler üretim sürecinin düşük gelir getiren ilk basamaklarında sıkışır. Sistem de zaten bu basamaklarda ilerlemelerine izin vermez. Bugün IMF ve Dünya Bankası, kredi notları çevre ülkeleri üretim sürecinin sömürü aşamasına hapsetmiştir.

Uluslararası ticaret eşitler arasında bir ilişki değildir. Bu kurallarda ayrıcalık elbetteki sermaye sahibi ülkelerin elindedir. Bunun en güzel örneği Patent Yasaları, Tarım Sübvansiyonları ve Dünya Ticaret Örgütü kararlarıdır. Kapitalist sistem için hep yaptığımız eleştiriyi hatırlayalım. Zengin hep zenginleşirken fakir daha da fakirleşir. Benzer durum ülke bazında da görülür ve sermaye bu merkez ülkelerde birikir. Bu sistem akışını Ha Joon Chang- Sanayileşmenin Gizli Tarihi adlı kitabında çok güzel açıklıyor… Buna bağlı olarak da karın büyük kısmı sermayedara gider, emekçilere değil. Çevre ülkelerde pek çok fabrika olsa bile bu fabrikaların sahipleri çoğu zaman merkez ülke şirketleridir.

Çevre ülkelerin borçlanması yapısal bağımlılığı kalıcılaştırır. Yani daha önceden de bahsettiğimiz IMF ve Dünya Bankası (diyecek çok şeyim var ama demeyeceğim siz demişim gibi okuyun) efendim bu süpersonik muhteşem ikili kalkınma kredileri verirken koşul olarak ülkelere şunu dayatır: Bebek endüstrilerin için (henüz devlet tarafından korunması gereken, korunmadığı takdirde uluslararası pazara girebilecek rekabet gücü olmayan küçük üretimciler) koruma kalkanını indir, kamusal alanı daralt, özelleştirme ve tarımı tasfiye et. Bu aslında çevre ülkelere yapılan bir şantajdır ve bu bağımlılıktan özgür olarak çıkmamız mümkün değil. Milli bağımsızlık diyen milliyetçi görüşler bu konulara girmeyi pek sevmezler, bizim millettin zaten solcu kelimelere karşı aşırı hassaslık huyu var cümle içinde emperyalizm falan diyin milletin gözleri fal taşı gibi açılıyor. Çok doldum efendim böyle ekonomik analiz yaparken ne alaka niye bunu diyor demeyin ben de insanım, ah ah…

Son olarak kültürel üretim ve değer tanımları merkezden belirlenir. Yani ne değerli, ne modern, ne kaliteli bunlara merkez karar verir. Bu niye önemli? Ürüne yani emeğe değer biçer bunu yaparak. Bu bağımlılık sadece ekonomik değil aynı zamanda kültüreldir…

Özetle kapitalizm barbar bir sistemdir ve sistemin kölelerine şu yalan söylenir: Köle olmamanın tek yolu efendi olmaktır ancak köleler hayatı boyunca efendi olamazlar, efendiliği düşlerler…