Bir türlü öğrenemedik tasarruflu olmayı…

Oysa etimiz ne budumuz ne?

Onca nasihat, onca ders, onca azar…

Halbuki daha minik yaşlarda, ilk okul sıralarında başlamıştı tasarrufun önemine ilişkin öğretiler.

Hemen her çocuğun evinde, baş ucundan eksik etmediği bir kumbarası vardı…

Beşlik, onluk madeni paralarla dolacak, neler neler alınacaktı o birikimlerle…

Ama o kumbaralar çok nadir olarak tepeleme dolardı...

Bir macuncu, bir koz helvacı geçmeye görsün mahalleden…

Ustalaşmış minik eller, kumbaranın küçük deliğinden içerdeki bozuklukları kimseye belli etmeden çıkarır, macuncunun ya da helvacının tezgahının önünde oluşan kuyrukta yerini alırdı.

İşte o yüzdendir ki, o kumbaralar tepeleme dolmazdı.

Seyyar satıcıların tezgahında sunulan abur-cuburlar buna izin vermezdi.

Dolmaya yüz tutmuş bazı kumbaralar da dar zamanlarda evin büyüklerinin kurtuluş simidi olurdu.

''Maaşlar alındığında yerine koyarız'' tesellisiyle kumbaranın asli sahibi olan evin küçük ferdinin biriken minik tasarruflarına göz dikilirdi.

Aslında tüm ev halkı, kumbaranın kapağını açmadan çizgi halindeki o minik delikten, para çıkarma konusunda usta sayılırdı.

Ama bunu herkes birbirinden saklardı.

Yıllar yılları kovaladı…

Öğretmenlerin bir türlü beceremediği tasarruflu davranma, tutumlu olma konusu hiç peşimizi bırakmadı…

Bugünlere kadar bizimle geldi.

Şimdilerde bir tasarruf konusu yine almış başını gidiyor…

Kış mı geldi?

Havalar buz mu kesiyor?

Ya da elektrik faturaları uçuşa mı geçti.

Yapacağınız şey belli…

Tasarrufa önem vermek…

Eee… Öğretmenlerini dinlemezsen sonu böyle olur…

Elinde faturalar düşünür durursun öyle…

Bak, ne diyor yetkili ağız:

''Evinizi daha az ısıtın.''

''Fazla ampulleri söndürün''

Kısacası tasarruf edin…

Hadi bakalım…

Kumbara filan da eskilerde kaldı.

Katlanacaksın çaresiz.