Kabil'in ele geçirilmesinden sonra 'ılımlı Taliban' nitelendirmeleriyle bu radikal, vahşi örgütü sevimli gösterme çabaları artmış görünüyor. Öyle ki, renkli kıyafetlerinden hareketle Taliban'ın değiştiğini iddia edenler bile var. Mısır'da Mursi'nin devrilmesinden sonra siyasal İslamcılığın yenilgiye uğradığı düşünülürken şimdi Taliban zaferini coşkuyla selamlayanların varlığı da malum.
Afganistan'da 2000'li yılların başında kontrolü sağladığı bölgelerde Buda heykellerini yıkan Taliban, vandallık ve ilkellik barındıran uygulamalarından hiç vazgeçmedi. Anladığımız kadarıyla, Türkiye'de 'ılımlı Taliban' imajı bozulmasın ve meşrulaştırılması kolaylaşsın diye, pek çok vahşi cinayet ve uygulama bilerek basına yansıtılmıyor.
Birkaç hafta önce ülkenin ünlü komedyenlerinden Nazar Muhammed, boğazı kesilerek öldürüldü. Dün de ses sanatçısı Mesud Andarabi acımasızca katledildi. Suçları sadece insanları güldürmek, eğlendirmek...
Müziğin, heykelin, tiyatronun, resmin, komedinin kısacası neşenin, eğlencenin, sanatın insan fıtratına aykırı şekilde gündelik hayattan dışlanması yeni değil. Kuran-ı Kerim ve hadisleri referans alarak pek çok şeyi bidat kabul eden de sadece Taliban değil... Müslümanlar içinde Taliban zihniyetinde olan veya ton farkı ile aynı daire içine girebilecek başka anlayışların, örgütlerin, tarikat ve cemaatlerin her dönemde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz Türkiye'de yaşadığımıza göre, ülkemizden örnekler verelim:
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın fetvalarını hatırlamakla işe başlayabiliriz. Diyanet, müziğin dindeki yerini soranlara, 'Cinsel arzuyu körüklememek şartıyla müzik yapılabilir' cevabını veriyor. Diyanet'in fetvasına göre Kuran-ı Kerim'de ve sünnette müziğin günah olduğu konusunda mutlak bir delil yok ancak 'dinimizin temel inanç, amel ve ahlak ilkelerine aykırı olmayan, haramların işlenmesine sebep olmayan müzik türlerini dinlemekte' de dinen bir sakınca yok. Cumhuriyet'in Diyanet'i kısmen bir açık kapı bırakıyor müziğe... Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun ünlü şeyhülislamlarının verdiği fetvalar ortada. Ebussuud Efendi, Yunus Emre'nin şiirlerini bile dine aykırı bulur ve bu şiirleri okuyanların öldürülmesi gerektiğini söyler ayrıca tarikatlarda raks ve semanın haram olduğunu bildirir. İbni Teymiyye çizgisini izleyen Kadızadeliler 17. Yüzyılda, ezan ve Kuran-ı Kerim'in makamla okunmasını bile bidat kabul eder. Zaten resim yasaktır, heykelden zinhar söz edilemez bile.
Günümüzde de örneğin Nurettin Yıldız, müzikle ilgili şöyle der: 'Mü'min Allah'ın rızasını kazanmak, O'na kulluk yapmak için yaratıldığı, öyle yaşaması gerekiyor ya, Allah'a kulluktan alıkoyan her şey yanlıştır, batıldır. Müzik eğer Allah'ı zikri yani mü'minlik standartlarında kalmayı engellemiyorsa, şeytana hizmet etmiyorsa, şehveti gıdıklamıyorsa, sözlerinde kaderi inkar etmek gibi küfre düşüren, şirke düşüren bir yanlışlık yoksa, ibadetlerden alıkoymadığı gibi insani vazifelerden de alıkoymuyorsa, anneye babaya hizmet etmek, çoluk çocuğun maişetiyle meşgul olmaktan alıkoymuyorsa ve küfrü taklit etmek, onların kompleksi içinde olmak gibi bir sonuç doğurmuyorsa müzik helaldir, hiçbir sakıncası yok. Bir tenekeye bir demir parçasıyla vurmak niye haram olsun ki? Haram olan nedir? Bir kadının sesini bir erkeğin şehvetle dinlemesidir veya tersi.'
Dans öğretmenin ne büyük zulüm (!) olduğunu ise Yeni Şafak yazarı ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman'ın yazısından öğrendik. Karaman, yıllar önce yazdığı bir yazıda 'Ben 1940'lı yıllarda ilkokulda ve orta okulda okudum; bir hocadan bir kere olsun din, Allah, Peygamber sözü işitmedim. Ama ilkokul son sınıfta bizi Halkevi'ne götürdüler, kız arkadaşlarla eşleştirerek dans öğrettiler (uygarlık).' diyordu.
Bu topraklarda böyle bir dindarlık biçimi var ne yazık ki... Ancak Aşık Dertli'nin saz çalmanın günah olduğuna dair fetvalar karşısında sorduğu soru da yüzyıllardır eskimiyor.
'Telli sazdır bunun adı
Na ayet dinler ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde
*
İçinde mi dışında mı
Burgusunun başında mı
Göğsünün nakışında mı
Şeytan bunun neresinde