‘’Hafta sonu ziyaretime gelmek isteyen bir yakınıma evin adresini aktarıncaya kadar akla karayı seçtim.’’ diye söze başladı kadim dost.
Sonra da ağlamaklı devam etti:
‘’Sıkıntının kaynağı, adresin karmaşıklığından değil, oturduğum evin bulunduğu caddenin ve o caddeyle bağlantılı sokakların isimlerinin her babayiğidin bir çırpıda söyleyeceği türden olmayışından. Yazılışı zor, okunuşu ondan da zor’’
‘’Doğru’’ diyerek hak verdim yakınmasına.’’
Ardından da ‘’Sırf bu yüzden marketlere, pizzacılara verilecek siparişler bile sorun oluyor. Sokağın adını telaffuz edemiyorsun ki, sipariş veresin’’ diye sürdürdüm destek yollu sözlerimi.
Benden de destek bulunca tepkisini sürdürmeye hazırlandığını görünce, ‘’bir fıkra anlatayım da sinirlerin yatışsın’’ dedim…
‘’Kızılderili kabile reisinin oğlu adının uzunluğundan hoşnut değilmiş.
Kısa ve söylenmesi kolay bir isim almak için mahkemeye başvurmuş.
‘’Efendim’’ demiş hakime ‘’Adım çok uzun. Arkadaşlarım bana seslenmek için zorluk çekiyorlar. O nedenle ‘seher vakti uzun süre uluyan vahşi köpek’’olan adımı değiştirmek, herkesin rahatlıkla söyleyeceği kısa bir isim almak istiyorum.’’
‘’Haklısın demiş hakim, ardından da sormuş ‘’yeni ismin ne olsun?’’
Genç Kızılderili yanıtlamış:
‘’Kuçu kuçu’’
Gerçekten Başkentin bazı sokaklarının isimleri telaffuz sınırlarını zorluyor.
Söz konusu zorluk özellikle yol tarif ederken, adres sorarken karşımıza çıkıyor.
Hele bazı isimler var ki deveyi hendekten atlatmaktan da zor. Bangabandhu Şeyh Muciburrahman Bulvarı gibi. Bir çırpıda söyleyebilen beri gelsin.
Telaffuzu zor o kadar çok cadde ve bulvara sahibiz ki. Örneğin, Simon Bolivar Bulvarı, Konrad Adenauer Caddesi, Mahatma Gandi Caddesi, John F. Kennedy Caddesi, Dögol Caddesi, Muhammed Ali Cinnah Caddesi,..
Saymakla bitmiyor…
Ama yapacak bir şey de yok…
Serde dostluk var…
Siparişler de bekleyiversin biraz.