İlkbahar Mahallesi sakinlerinin davetsiz misafiridir…

Haftanın iki-üç günü sebze ve meyve yüklü kamyonetinden yaptığı yeri göğü inleten anlaşılması güç anonsuyla ‘’gelişini müjdeler’’

Yalnızca semt sakinleri bilir bilmeceden farksız anonstan kimin geldiğini.

Kimi sepetini takar koluna, sokağın bir köşesine park etmiş kamyonete yönelir koşar adımlarla, kimi leri de yarı beline kadar sarktığı pencereden ‘’bıktık senin gürültünden’’ diye tepki gösterir.

Eskiden sayıları daha çoktu seyyar satıcıların. Hemen her semtin bir seyyar satıcısı vardı. Marketler birbiri ardına dizilince sayıları yok denecek kadar azaldı.

Gün boyunca sokak satıcılarının sesi kesilmezdi.

Bunların içinde en bilindikleri bozacı, dondurmacı ve yoğurtçu idi.

Bozacıların mesaisi kış aylarında ve akşamın ilerleyen saatlerinde başlardı.

Bozacının bakır güğümündeki bozalar kısa sürede tükenirdi

Seyyar dondurmacıların en büyük müşterisi ise çocuklardı. ‘’Dondurmam kaymak’’ anonsunu duyan çocuklar, koşarak satıcının etrafını çevrelerdi.

Yoğurtçuların yolunu gözleyenlerin başında ise kadınlar gelirdi.

Yoğurtçu omuz askısının iki tarafında sallanan kefedeki yoğurdu mala benzeri bir kepçeyle uzattığınız kaba doldururdu.

Bazı satıcılar zamanla satışa sundukları yoğurdun yanına pekmez ve yumurtayı da ekleyerek ürün yelpazesini genişletmişlerdi.

Bir de şerbetçiler vardı unutulmazların yıldız takımından.

Pirinçten yapılmış ibrik benzeri büyükçe kaptan bellerine taktıkları özel kemere sıraladıkları bardaklara doldurdukları şerbetin tadına doyulmazdı. Bazı satıcılar şerbetin yanı sıra limonata satışı da yapardı.

Macuncular, elma şekeri ve koz helva satıcıları da zamanla kayıplar listesine arıştı.

Seyyar züccaciyeciler, yorgancılar, hallaççılar, kalaycılar, giyim eşyası alıp-satan eskiciler de zamanla eksile eksile görünmez oldular.

Zaman çok şeyi değiştirdi….

Çok şey mazide kaldı…

Bizim mahallenin seyyar manavı ise direniyor hala…