Urfa, Mardin, Adana, Diyarbakır’ın yazı,
Ankara’nın da ayazı çekilir dert değildir.
Aşırı sıcaklardan söz edilince Ankara’dan Adana’ya tayini çıkan bir arkadaşımla yıllar önce bir yaz günü yaptığım telefon konuşmasını anımsarım.
Dayanılmaz derecelere yükselen sıcaklığın ne denli seviyelere geldiğini ‘’Mümkün olsa klimanın üzerine oturacağım’’ sözleriyle tanımlamıştı.
Sıcak havanın da soğuk havanın da aşırısı çekilir dert değil doğrusu.
Bir de kuru ayaz….
Ankara’nın meşhurlarındandır.
Masmavi bir gökyüzü,
Güneş tam tepede…
Kuru ayazın dondurucu soğuğu ise iliklerde…
Ankara’nın ayazı önce kızartır, sonra da morartır.
Parmakların küçük bir paketi bile taşıyamayacak derecede güçsüzleşir.
Hele o sabah ayazı yok mu?
Donma noktası yakın bir mesafededir abartısız.
Sabahın erken saatlerinde duraklarda otobüs yolu gözleyen memurlar, servis aracını bekleyen öğrenciler ve kadın-erkek yaya takımı …
Ankara’nın ayazı kasıp kavuruyor hepsini…
Ne kalın giysiler,
Ne de eldiven…
Ankara’nın ayazına zırh dayanmaz ki giysiler, eldivenler, atkılar dayansın.
Kalorifer devrinden önceki yıllarda ayazda donma noktasına gelmiş parmaklarımızı sınıfın bir köşesine kurulmuş olan sobanın etrafında ısıtmaya çalıştığımız günleri anımsarım zaman zaman.
Belli belirsiz bir tebessüm yayılır yüzüme.