Emekliye ayrılınca kahvehanelerden çıkmaz oldu kadim dost.

Öyle oyun merakından değil…

Zaten oyun da bilmez piştiden başka…

‘’Ne işin var akşama kadar kahve köşelerinde’’ diye soranlara cevabı hazır:

‘’Ortamı kokluyorum’’

‘’Nasıl bir burun bu’’ diyecek olanları daha söze başlamadan susturuyor hemen.

‘’Kahvehaneler günlük gazete gibidir’’ diyor, ardından da ekliyor:

‘’O malum tek tip gazeteler gibi değil. Gerçekçi, tarafsız, halkın gazetesi’’

Yok efendim dünyanın gözü üzerimizdeymiş, ekonomide kıskanılacak durumdaymışız, az biraz sabredelim görün bakın daha ne güzel günler görecekmişiz…

Falan, filan…

Yandaşa gelince, o zaten kahveden içeri adımını atamaz…

Atsa bile, barınamaz…

Bakışlardan anlar durumu, gelmesiyle gitmesi bir olur.

Barometre gibidir kahvehaneler…

Otur birkaç dakika.

Bir çay söyle, sessizce dinle söylenenleri…

Al sana en hasından durum raporu…

Yansız gazeteler bile yanlı kalır yanında..

İlk ağızdan…

Yürekten…

Dinleyenler şaşkın…

Zor bir bilmeceyi çözmüşçesine mırıldanıyorlar:

‘’Şimdi anlaşıldı bu kahvehane tiryakiliğinin ardında yatan gizem…

Yandaşların tirajı düşüyor…

Beri tarafta neredeyse kuyruk oluşacak…

Emeklisi orada, atanamayan öğretmenler orada, diplomalı işsizler de…

Kahvehaneler tıka basa…

Yandaş basın dün neyse, bugün de o…

Para verip uyuyacağına,

Git kahvehaneye…

Çay iç, uyanık kal…