Yaşanılan kentin sahip olduğu değerlerin yanı sıra, yerel yönetimlerce sunulan hizmetlerle göz kamaştıracak duruma gelmesi, 'as'lar liginde başa güreşmesi, ne hoş bir duygu yaratırdı kim bilir?
Keşke, sözümüzü 'kim bilir' diye sormadan bitirebilseydik.
'Ne hoş bir duygudur'la noktalayabilseydik cümlemizi.
Ankara'da yaşıyorsanız şayet, başka çare yok.
Soru işareti olacak mutlaka.
Kim istemez ki, her gün gıptayla izlenen bir kentin havasını teneffüs etmeyi.
Çevresini kuşatan güzellikleri doyasıya seyretmeyi,
Sunulan kentsel hizmetleri takdirle izlemeyi...
Parmakla gösterilen bir kentin sakinleri arasında yer almayı.
Oysa geçmiş dönemlerde 'kentsel gelişim' adına ne ödüller almıştı Ankara!
Yerel yönetimlerin sunduğu hizmetler nedeniyle dünya başkenti olmuş, Avrupa'nın, uzak doğunun ışıltılı kentlerinde yaşayanları bile hasetten çatlatmıştı.
Neredeyse tüm dünya Ankara'ya çağ atlatan hizmetler nedeniyle yerel yöneticileri takdirle alkışlıyor, pek çok ülke başkenti, 'kardeş şehir' olmak için sıraya giriyordu.
Bir tek Başkent halkı bu durumun farkında değildi.
Onlar, yıpranmış kaldırım taşları üzerinde seke seke ilerlemekten,
Köstebek yuvasını andıran cadde ve sokaklarda araçlarıyla yol almaya çalışmaktan,
Yorgunluk atmak için gittikleri park ve bahçelerde kirle kaplı banklar yüzünden dinlenme fırsatı bulamadan daha da bitkin bir şekilde evlerinin yolunu tutmaktan,
Karanlık alt geçitlerde korkulu anlar yaşamaktan,
Sağanak yağışlarda mazgallardan taşan kirli suların etrafa yayılışını izlemekten başka bir şey görmüyordu.
Yaşadıkları kentin, 'göğüs kabartan' seviyelere gelmiş olduğunu da…