Artıları da çoktur,
Eksileri de…
Kimi kaçıp uzaklara gitmek ister mutluluğu bulmak için,
Kimileri hayallerinin gerçekleşip de kavuşacağı günü düşler sabah akşam…
Artıları çoktur Ankara’nın…
Bir o kadar da eksileri….
Yaşama dair zorluklar ve kolaylıklar at başı gider çoğu zaman.
Kimileri tutkallamıştır kendisini Ankara’ya, kimileri o tutkalı kazımakla tüketir ömrünü.
Eksilerden söz açılınca denizi olmayışından dem vurulur hemen. Denizi olup da denize hasret kalanlardan söz edilmez nedense. Varlığın göbeğinde yokluk. Şampiyonu belirleyecek derbi maçının varla yok arasındaki görüntüsünü uzaklardaki bir tepeden izler gibi…
Neyse. Biz yine dönelim Ankara’ya…
Başkent halkının çilesine…
Doğrusu soğuğu ve ayazı çekilmez Ankara’nın…
Kuru soğuk iliklere işler. Özellikle sabah işe gidenler için işkencelerin en ağırı gibidir soğuk.
Metro hattının sınırlı olması, EGO otobüslerinin kalabalığı, bazen gecikmeleri ve aktarma zorunlulukları ciddi bir çiledir.
Özellikle sabah ve akşam saatlerinde ana arterlerde trafik çilesi yaşanır.
Sabah mont, öğlen tişört, akşam şemsiye... "Dört mevsimi bir günde yaşamak" deyimi Ankara için biçilmiş kaftandır.
Sosyal hayat, Avrupa ülkeleri başkentlerine göre kısıtlıdır. AVM'ler ve kafe kültürü baskındır.
Son zamanlarda Ankara’nın eksilerine yaşam koşullarının zorluğu da eklendi.
Giderek ağırlaşan yaşam koşulları başkente yerleşme hayalleri kuranları bile ürkütür oldu.
Başta kira giderleri olmak üzere gıda fiyatlarındaki yükselişler, başkentin cazibesini önemli ölçüde azalttı.
Yaşam koşullarındaki bu ağırlık kentin güzelliklerini de maskeliyor.