Toplumumuzun geneline değil belki ama çoğunluğa musallat olmuş bir hastalık sanki…

Musallat olduğu insanların yakasına yapışmış, bırakmak bilmiyor…

Temelinde öğrenme arzusuna dayalı bir huy belki ama aşırısı da sinir bozuyor doğrusu…

Yakın çevremizde, eş, dost arasında vardır böyleleri…

Kimilerinde aşırı ölçülerdedir…

Örneğin iş ya da alışveriş dönüşü binmiş olduğunuz belediye otobüsünde fısıldaşan çiftin, konuşması…

‘’Acaba ne kaynatıyorlar?’’ sorusu çiftin hemen ön ya da arka sırasında oturan meraklıların beynini kemirir adeta.

Bir ajan edasıyla kulak kesilir bazıları. Duyup da ne yapacaksa?

Bir şey yapacağından değil mutlaka…

Merakını giderecek yalnızca…

Öyle bir ilettir bazen merak…

Başa olmadık işler açar….

Kimileri vardır, bomboş yolda burun buruna çarpışan iki lüks otonun üzüntüden mosmor olmuş sürücülerine yanaşıp, ‘’kaza mı oldu’’ sorusunu yöneltmesi, aptalca bir merakın dışa vurumu değil midir?

Yanıt, sorunun muhatabı olan sürücünün ters ters bakışında gizlidir. O bakışlar, bazen de otomobili ağır yaralı olan sürücünün ters ters bakışına, bazen de atılacak dayak öncesi ‘’yürü git işine be kardeşim’’ uyarısına dönüşebilir.

Bitişik dairedeki komşu kavgası da bazıları için dayanılmaz bir merak konusudur.

Söylenenleri duyabilmek için kulağını gizli servis ajanı edasıyla duvara yapıştıran meraklıların sayısı da az değildir.

Dinleme sırasında, ev halkına ‘’susun’’ uyarısında bulunmak da dinlemenin olmazsa olmaz kuralıdır.

Dinleme faslı sona erdiğinde ‘’bunların kavgası da hiç bitmiyor’’ yollu değerlendirme faslı başlar.

Merakın böylesi de var…

Kimileri merakın esiri olmuştur…

Ama üstte yok, başta yok durumlarına bakıp da

‘’Niye bu halde olduklarını merak etmezler.