Başkent ekibi ligin ilk yarısını elindeki kısıtlı kadrosuyla son maçta Ümraniyespor karşısında aldığı yenilgiyle rağmen 26 puan ile 9.sırada tamamlamayı başarmıştı.

Gençlerbirliği'nin nasıl bir enkaz haline getirildiğini artık sağır sultan bile duyduğu için artık her yazımızda temcit pilavı gibi önünüze koyarak kafanızı şişirmeye gerek yok.

Bu asırlık çınarı bu hale getirenlerin vicdanı rahat mı, değil mi bilemeyeceğiz. Bu onların kişilik sorunu.Ama bir gerçek var ki, bu camiaya gönül verenler tarafından asla affedilmeyeceklerdir.

Bu iş başka bir konu şimdi gelelim asıl sorunumuza…

Kırmızı- siyahlıların ilk yarıda çizdiği inişli çıkışlı performansa doğrusu pek alışmıştık. Bir puanla kapatılan ilk 4 haftalık bir kötü gidişin ardından 10 puanla yani 3 galibiyet ve 1 beraberlikle sonlanan bir iyi dönem geldi. Yine 3 maçlık yenilgi serisinin hemen akabinde gelen bir 3 maçlık galibiyet serisini artık kimse yadırgamadı. Üstelik gerek yabancı futbolcuların nazına niyazına gerekse art arda yaşanan sakatlıklar ile cezalıların alt yapıdan gelen genç yeteneklerle kapatılması da başta Metin Diyadin ve ekibinin başarısı olarak gösteriliyordu.

İkinci yarıya yine bu tablo sürer, transfer tahtası kapalı olan takımın altyapı gençleriyle takviye edilen bu kadro, ekonomik darboğaz aşılana kadar Gençlerbirliği'ni kümede tutar düşüncesi hakimdi. Ancak deplasmandaki Ümraniye yenilgisinin ardından ikinci yarının ilk maçında yine İstanbul'da Eyüp'e sergilenen iyi futbola rağmen 1-0 yenilmesi de normalde pek o kadar yadırganmadı.

Ne zaman Eryaman stadında oynanan Adana maçı bize apaçık gösterdi ki bu takım bu kadar eksiği birden kaldıramaz.

LuaLua ve Aksel Aktaş'ın sakatlıkları, savunmanın emniyet supabı Arda Kızıldağ'ın cezalı oluşu yetmezmiş gibi bir de 2 covid-19 hastası eklenince Metin Diyadin ne yapsın?

Hakikaten takım için bu kadar yararlı 5 futbolcunun ilk onbirde yer almaması, hem de alternatiflerinin de olmaması çok zor bir durum.

Herkesin takviye üzerine takviye yapmasına karşın Gençlerbirliği'nin dar kadrosunun eksilmesi elbette ki sahaya kötü bir şekilde yansıyacaktı.

Yönetim için söylenecek çok şey yok. Yani Başkan Niyazi Akdaş ve ekibi gerçekten kulübü ayakta tutabilmek için büyük fedakarlıklar yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Şehir takımı olmadığı için arkasını yaslayacağı bir valisi, bir belediye başkanı da yok. Taraftar desen zaten bu ekonomik ortamda ancak geçim derdinde… Bir bilet alıp maça gitmek bile herkesin sırtına bir külfet yüklüyor.

Sorun tamamen duygusal yani ekonomik. Teknik Direktör Metin Diyadin demaç sonrası yaptığı açıklamada takımın içinde bulunduğu durumu tam anlamıyla çok iyi değerlendirmiş:

'Bütün takımlar ara transferde kadrosuna oyuncu katarken biz eksildik. Bunun da doğal olarak sahaya yansıması olacaktır. Çocuklar iyi mücadele etti ama yetmedi. Alınan bu sonuç hepimizi üzdü. Gençlerbirliği'nin transfer tahtasını aşmak tamamen ekonomik. Bu da pek sürdürülebilir bir durum değil gibi görünüyor. Bazen gelmeler de gitmeler de fedakarlık ister.'

Bu olumsuz koşullar gösteriyor ki Gençlerbirliği'ne mutlaka takviye şart… İş yine Başkan ve ekibine kalıyor. Acaba bu durum bazı kişilerin (ismi önemli değil) umrundamıdır.