Oturduğumuz evin yakınlarındaki çok katlı binanın girişinde yer alan marketin önünde bir biri ardına dizilmiş motosikletli kuryeler, beni eskilere ‘’Bakkal amca’’ dönemine götürdü.

O dört-beş metrekarelik dükkanda ne arasan bulunurdu.

Ekmekten, toz şekere, salçadan peynire, zeytine akla gelen hemen her gıda çeşidi…

Sakız olmazsa olmazlar arasındaydı…

Çocuklar için topaç, misket hemen her bakkalın demir basları arasında yer alırdı.

Bir de kara kaplı veresiye defteri…

Bakkal amcanın kumbarası gibiydi…

Para yerine, aybaşı geldiğinde tahsil edilecek alacakların kaydedildiği defter…

Hemen her mahallelinin ayrı bir sayfası olurdu o defterde.

Ödenen borçların üzerine bakkal amca tarafından tükenmez kalemle bir çarpı atılır, ödemesi geciken borçlar ise ilgili kişiye ‘’sizin küçük bir hesabınız vardı’’ mealinde inceden bir hatırlatma yapılırdı.

Bakkal amca, ödemesi uzun süre geciken borçları bile dert etmez, ‘’vardır bir sıkıntısı’’ diyerek sıkboğaz etmezdi. Büyüklerin yüzü tutmadığı için kendileri gitmeyip yerlerine gönderdikleri çocuğun uzattığı istek listesindekileri fileye doldururdu. Fazladan da eline birkaç şeker sıkıştırdığı çocuğun arkasından ‘’Babana selam söyle’’ yollu örtülü bir hatırlatma yapmayı da ihmal etmezdi..

Zamanla ‘’Bakkal amca da’’ mazide kaldı.

Şimdilerde o bakkalların yerini marketler, bakkal amcaların yerini de kasa başındaki görevliler aldı.

Bugün hala, kentin bazı semtlerinde varlığını sürdürmekte direnen bakkallar var.

Kent büyüdükçe, o küçük dükkanlar eksiliyor…

Geride yalnızca ‘’bakkal amca’’ ve ‘’veresiye defteri’’ne dair anılar kalıyor.