Seçim dönemlerinde bol kepçe dağıtılan vaatler yerine getirilmiş olsa durumlar böyle mi olurdu?

Elbette olmazdı.

''Sorun'' sözcüğü sözlüklerde yer bulamaz, ahali, pembe düşlerin gerçeğe dönüştüğü ülkede vur patlasın çal oynasın yaşamın keyfini çıkarırdı.

Öyle ya neler duydu bugüne dek kulaklar,

Ne çok balonun uçtuğunu gördü gözler…

Sözlerim şu ya da bu parti için değil…

Şöyle ya da böyle iktidara gelmiş, en azından kurulan hükümetlerde yer almış tüm partiler için geçerli.

O kürsüler yok mu?

O kürsüler…

Bütün kabahat onlarda…

İster sağcı olsun ister solcu…

İster şu partiden olsun ister bu partiden…

Çıkmaya görsün o kürsüye…

Ne hizmetler yapılacaktı iktidara gelindiğinde.

Cenetten farkı yoktu vaat edilenlerin…

Dünya dar gelecekti mutluluklara…

Biraz daha gaza gelse bırakın aya gitmekten söz etmeyi,

Jüpiter'de villalar yaptırıp, kurasız çekilişsiz hayrına dağıtmanın planlarından söz edecekti...

Ama öyle olmuyor işte…

Gerçeklerle, vaatler hep çelişiyor…

Biz kentin bir ucundan öteki ucuna ulaşmak için toplu taşım araçlarında cefa çekerken, eloğlu aydan getirilen taşı şaşkın bakışlı milyonlara sergiliyor…

Renkleri karıştıran bir milletiz…

Özellikle de pembeyle karayı…

Böyleleriyle dolu etraf…

Kafanızı kurcalayan sorunlardan sıyrılıp şöyle bir bakın çevreye…

Çokça görürsünüz…

Market kuyruğunda tespih tanesi gibi dizilenleri…

Öyle ya…

Yakınlarda yangın var…

Ne olur ne olmaz…

Bir tarafta da kuyruklara bakıp el ovuşturanlar…

Fırsat bu fırsat…

Katla fiyatı, kitle vatandaşa…

''Bu gidiş nereye kadar'' diye düşünürken, Bingöl seferini yapan yolcu uçağında sürekli ağlayan bebekle ilgili haber geldi birden aklıma…

İki yolcunun annesinin kucağından alıp, battaniyenin içerisinde sallayarak birkaç dakika içinde mışıl mışıl uyuttukları çocukla ilgili haber.

Sonra market kuyruğundakileri düşündüm…

Onları sallamaya da gerek yok…

Ayakta uyuyorlar zaten…