Sosyal Devlet ve Sosyal Politikalar siyasal, sosyal ve ekonomi konularından oluşuyor. Ayrıca emeğin Başkenti Zonguldak üzerine yazılmış emek şiirlerden de bir demet sunuyoruz. Yapıtımız, Sosyal Devlet ve Emeğin Geleceği'ne değin kimi siyaset-bilim adamlarının, bizim de paylaştığımız görüşleriyle destekledik yazılarımızı. Bu yapıtımızda eksen aldığımız Sosyal Devlet ve Emek (İstihdam) Anayasamızda anlamını bulan şu ilkeye dayanıyor: Devlet, 'Sosyal' ve 'Hukuk' niteliğiyle vurgulanıyor. Özellikle son çeyrek yüzyılda özellikle de yerel yönetimler, halka sadaka ekonomisi uygulayarak, devletin asıl sosyal işlevinin oy avcılığına dönüştürülmesini başarmışlardır. Ne yazıktır ki, Yüce Meclis'te 'Toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden eşit olarak yararlandırılması' ülküsünü gerçekleştireceğinin yeminini eden vekillerimiz, toplumsal uzlaşma, iç/iş barışı sağlamada sınıfta kalmışlardır. Nitekim küreselleşen bir dünya düzeninde toplumsal dengeler; işçilerin (emekçilerin), çalışanların, emeklilerle yoksul sınıf ve kesimlerin aleyhine bozulmalara uğramıştır. Bunda siyasal istikrarın sağlanamamasının; ekonomik bağımsızlıklar ve konjonktürel gelişmeler dünya ölçeğinde önemli rol oynamaktadır. Özellikle kriz dönemlerinde, en çok mağdur olan kesimler, orta sınıf, işçiler, emekliler, yoksullar olmaktadır. İsviçre'de çalışma Müşavirliği görevini üstlenen; emekliliğinde bu alanda yurtdışındaki işçilerimizin sorunlarını en iyi bilen biri olarak, Sosyal Devlet ve Emek onun ağırlıklı konusu olmaya devam ediyor. Ben de katkı vermekten onur duyuyorum.
II-son çeyrek yüzyılda, sosyal devletin uygulaması biat edene, yandaşlara ve oy avcılığına dönüştü. Yani Hak Hukuk Adalet siyasileştirildi. Bu konuda CHP Milletvekili Sayın Rıza Yalçınkaya, kürsüde şunları söyledi: 'Huzurevi mi, Ev Huzuru mu? Bir dünya yaşlılar günü dolayısıyla devlet bir afiş hazırlamıştı: 'Çatısı altında yaşlı bulunan ev mutludur.' Bu çok anlamlıydı. Bizim çocukluk ve gençlik döneminde bu mutluluğu yaşadık biz. Zamanla yaşlıların evinde huzur bulamadığı, bu yüzden huzur evlerine gittikleri dönemlerin de tanığıyım, ne yazık ki! Durup dururken bu da neyin nesin; yaşlılar günü değil ki demeyin: Bartın Milletvekilimiz dostum Rıza Yalçınkaya'yı Halk TV'deki programda izlerken eski yıllarıma döndüm de ondan. Ataerkil aileden çekirdek aileye dönüşle başladı bu sorun. Tabii bunda eğitimin de büyük rolü vardı Yaşlılar günü uygulamasından bu yana yazdığım yazılar bir kitapçık oluşturur. Kendimi bir yaşlısever ilan edebilirim. Çünkü gençliğimde en çok arkadaşım yaşlılardı. Onlardan çok şey öğrendim. Ben yaşlılık yıllarımda da (yaklaşık 20 yıldır) gençlerle arkadaşlık ediyorum ve o dost arkadaşlarımdan öğrendiklerimi onlara aktarıyorum
Savımı anımsadım…
***
Çalışma Bakanı'nın zam gerekçesi de ilginç diyen vekilimiz: 'Artan kaliteli hizmet maliyetleri, bu zamları kaçınılmaz kılmış.' Burada şunu vurguladı Sayın Yalçınkaya: 'Sayın Bakanın niyetini bilemeyiz ama bir gün bu kurumların kapatılıp, özelleştirilmesi ya da başka kurumlara devri de akla gelen bir kuşkudur' dedi. Zamların bir bütçe açığını kapatma operasyonu olduğunu savunan bir sendikacı, huzurevlerindeki asıl sıkıntının personel ve doktor hemşire azlığı olduğu savunan Büro-sen Başkanı Tüm Sağlık Dernekleri Genel Başkanı H. Fehmi Mavi'nin var olan 21 bin yatağa karşın 2 milyon yatağa ihtiyaç olduğunu söylemesi, iktidarın sosyal devlet anlayışından uzak oluşunu kanıtlıyordu. Bir sunucuya TRT'nin 500 bin lira program ücreti ödediği ülkemde, yaşlıların ve emeklilerin durumu insaf ve vicdan ölçülerine de sığmıyor.'
***
Umutlarımız ilk seçimde Güçlendirilmiş Parlamenter sisteme dönüştedir. Umutlarımızı diri tutmaktadır.
Yorum
Hiç kimse işine gelen karara saygı duyup işine gelmeyen karar için 'kabul etmiyorum' diyemez.
Anayasa mahkemesi başkanı Zühtü Arslan, Erdoğan'ın adını anmadan ona şöyle cevap verdi: 'Bazı kişiler verilen kararı alkışlayabiliyor, ancak daha sonra aynı kişiler aynı hakimlerin verdiği kararı 'skandal' olarak niteleyebiliyor. Kınayanın kınaması da övenin övgüsü de bizi etkilemez.'
Bu böyle biline.