Bir atasözümüz vardır ya “Sinek küçük ama mide bulandırır” der; şöyle bir düşünün, önemsiz, küçük gibi görünen bir şey kötü ve olumsuz bir izlenim yaratır. Göreceksiniz ki, hayatta en önemli şeyler de o nedenle oluyor. Bunlar küçük şeylerdir.
Şunu söylemeliyim: küçük şeyler de iyilik, güzellik gibi görecelidir. Önemi, kişilere göre değişir; sonuçları da elbet. Bu, bakışımıza ve öğrenme-öğretme anlayışımıza göre şekillenir. Kimimiz küçük şeylerle mutlu olur, kimimiz küçük şeylerin mutsuzluk yarattığına inanırız.
Karınca, arı küçük varlıklardır ama dilimizde onlarla ilgili deyim, atasözü, öykü ve fıkralar vardır. Bunun gibi yaşamımızı alt üst eden küçük şeyler olabildiği gibi basit bir yaşamı büyük kılan küçük şeyler de vardır. Yeter ki bunların ayırdına varalım ve gereğini de yerine getirebilelim.
Yaşamdaki küçük şeyleri değil de kullandığımız bir otomobili düşünelim: Örneğin bilye bozuk ise, hemen değiştirmeli, aksi halde tekerleğin fırlayıp kazaya neden olması işten bile değildir. Bir yemeğin içine giren küçük bir parça kirli şey bile o yemeğin yenmemesine neden olur. Sevimsiz ve sinir bozucu bir iş ne kadar küçük ve önemsiz gibi görünse de insanı rahatsız eder.
İletişim çatışmaları, aile içi kavgalar, işyerindeki kırgınlıklar hep küçük şeyleri büyütmektendir. O kadar ki, büyük şeyleri önemsemeyenler bile bu yanlışa düşerler. Oysa empati yapabilseler ve uygulasalar, bunun tersi olacaktır. Bağışlayıcı olmak, üzerinde durup sorun yapmamak kötü sonuçlara engel olacaktır.
Rivayet odur ki; Cengiz Han Moğolları aheste aheste bir çatı altında toplamaya başladığında dönemin en büyük ülkesi olan Harzemşahların casusları bu durumdan haberdar olur. Hızlıca gelip dönemin Harzemşah Kralı Alaeddin Muhammed'e durumu aktarırlar. Alaeddin Muhammed durumu düşünüp elçilerine salık vererek Cengiz Han ile görüşmek istediğini iletir. Etrafındakiler Harzemşah kralına “aman efendim küçücük bir adamı neden tenezzül edip çağırıyorsunuz?” deyince buna istinaden Alaeddin Muhammed: “sinek de küçüktür ama mide bulandırır.” şeklinde yanıtlamış. Rivayete göre bu sözün ilk çıktığı yer de burasıdır.
Bu manidar özdeyişten yola çıkarak; İsmet Paşa’nın şu sözü kulağıma küpedir hep: “Ben de herkes gibi hata yaparım, ama ben asla aynı hatayı iki kez yapmam” dermiş.” Yani, hatalarımız olsa bile, aynı hataları tekrarlamamak; onlarla kendimizi kahretmek yerine ders çıkararak yola devam etmeyi öğrenmek de gerek. Bunu her fırsatta, her yerde özellikle hayatın içinde yaşam biçimine dönüştürmek huzur ve mutluluk kaynağı olacaktır. Başkaları da size buna göre davranacaktır elbet…
Küçük şeyleri dert etmeyelim ama önemseyelim; sözün özü budur. Unutmayalım ki kötü tutum ve davranışlar, küçük bile olsa kişiyi rahatsız ve dolayısıyla huzursuz eder. Küçük şeyleri ciddiye alalım; şaka yollu da olsa karşımızdakinin bakışına ve değerlendirmelerine kayıtsızlık göstermeyelim.
Hani latife latif olsa gerek derler ya; eleştirilerimizde de ölçülü ve özenli olmak gerekir: Unutmayalım ki, bizi de eleştirirler ve biz bundan hoşlanmayız. Kendimizin hoşlanmadığı şeyleri başkalarına uygulamayalım… Sorunun çözümü de buradadır.