Düşünce insan ile yaşıttır. İnsan, düşüncesi ile vardır ve yaşam boyu düşünceden güç alır. Düşüncenin sarsıcı bir gücü vardır. Bu güçten egemenler ürkerler, korkarlar; açıklanmasını istemezler. Geçmişte, hatta bugün bile düşünceye dayalı örgütlenme kısıtlanmıştır. Düşünen insan, genelde kurulu düzenle yetinmez, dar kalıplar içine sığmaz. Bu nedenle düşünenler daima iktidarla çatışır.

***

Mizahsız eleştirel düşünce, eleştirel düşüncesiz mizah olmaz.

Mizah malzemesi bol bir ulusuz. Bunun da nedeni, keskin ve kıvrak zekâlı oluşumuz, yaşamı her zaman ciddiye almayışımızdır. Mizah denildiğinde; hem çizgiyle, hem de sözle yapılabilir oluşunun rahatlığından “Gülmece, Güldüşün, Güldürü’’ gibi adlar verilse de, aslında hepsinin ortak noktası incelik, nükte, alaysama, hatta yeri geldiğinde kendini bile tiye alma durumunu anlatır.

***

İlk aklımıza gelen Nasrettin Hoca'dır. Günümüzde ünlü hocamıza, Nasılettin Hoca diyecek kadar ince zekâlılar da var. Hazırcevap kişiliği ile bilinen hocanın fıkraları, verdiği mesajlar kişisel özellikleri, mitolojik unsurlarla da birleşince birçok ülkede eğitim ve öğretimde konu olmaktadır. Çünkü Nasrettin Hoca torunlarını bilgelik yolunda eğitirken, yaşamı tersten okunmayı ve soru sormayı öğreterek işe başlar. Böyle bakıldığında Nasrettin Hoca; mizahı, eleştirel düşünceyi ve aklı temsil eder.    

***

Deli Dumrul mesela: Dede Korkut kitabında yer alan ünlü hikayelerden biridir. Kahramanımız aslında özü sağlam, içi dışı bir, yol töre bilen bir Anadolu çocuğudur. Geleneksel değerlere sahip Dumrul, milliyetçi, mert, yiğit, yardımsever, bir delikanlıdır. “Deli Dumrul, bileği ve yüreği kuvvetli, herkesi yere seren, korkusuz bir yiğittir. Kimseden korkmaz. Günlerden bir gün Azrail çıkar karşısına. Bizim Dumrul, Azrail’e de meydan okur. Bir müddet sonra anlar ki, Azrail’e insan gücüyle karşı konulamaz. Yaptıklarına pişman olur. Fakat Azrail bu, can alma görevini yerine getirmeden ayrılmak istemez. Ya bizim deli Dumrul’un canını alacaktır ya da Deli Dumrul kendi yerine can verecek bir başka birisini bulacaktır. Hem de gönül rızasıyla onun yerine canını verecek birisi… Anası da babası da canını vermeyi kabul etmez. Artık öleceğine inanan Deli Dumrul, karısıyla helalleşmeye gider. Karısının kendisine canını vermeyi istemesi üzerine Allah’a “Ya ikimizin canını al ya da ikimizi de yaşat’’ der. Allah ikisine de 140’ar yıl ömür verir. Annesi ve babasının da canını alır. Hayatı ıskalamış bir gariban olan Dumrul'un çağdaş bir hikayesidir bu.

***

Haldun Taner’in yazdığı “Vatan Kurtaran Şaban” oyununu hatırlar mısınız? Tapu ve Kadastro müdürüyken bir anda Kültür ve Sanat Müsteşarlığı’na atanan Şaban Efendi’yi anlatır oyun. Hiç bilgi sahibi olmadığı bu alanda yaptıklarını, en gerçekçi, en eleştirel, en rezil, en gülünç uygulamaları hicivli bir dille anlatan bir başyapıttır. Kahkahalarla izleriz ağlanacak halimizi. Çünkü bu oyun özünde kültür sanat politikasından yoksunluğumuzu; sanatın güncel politikalara nasıl alet edildiğini gözler önüne serer. Açıkçası tam da günümüze uygun bir oyundur.

***

Mizahta temel hedef güldürme ise de çok defa güldürmenin altında bireylerde ve toplumdaki aksaklıkları, çirkinlikleri eleştirme ve iğneleme, düzeltme amaçları da gizlidir. Mizahın insana ait olan her şeyi konu edindiği gibi kimseye rahatsızlık vermeyen, zararı dokunmayan iftira ve gıybetten uzak tavrı sadece gülme ve eğlenme amacı gütmediğinin de açık bir göstergesidir. Mizahın, insanın normal şartlarda doğrudan söyleyemeyeceği gerçekleri kavgaya dönüştürmeden, tartışma zemini yaratmadan söylemenin en pratik yolu olduğu unutulmamalıdır. Ülkenin ihtiyacı olan hoşgörü kültürünü günlük yaşama katmak için mizah vazgeçilmez bir araçtır.