Ankaralılar bilir…

Yaz da kış da öyle nazlı nazlı gelmez…

Ne olduğunu anlayamazsın…

Yazsa mevsim, bir anda kavrulursun sıcaktan…

Kışsa iliklerine kadar donarsın aniden.

Yamandır, serttir Ankara'nın kışı…

Yok bağrında baharı saklarmış,

Umudun çelik yeleği imiş…

Belki eskidendi.

Romantik bakışla oluru vardı…

Sessizliğin, duruluğun mevsimiydi.

Bağrında baharı saklardı…

Ama şimdilerde hikaye…

Öyle bir noktaya geldi ki hayat,

Ne romantizmden ne umuttan eser kaldı…

''Yanıtsız kalan ''Bu kış nasıl geçecek'' korkusu, baharı da yazı da sildi belleklerden…

Soğuk odalarda, yoklukla, yoksullukla baş başa çoğu insan…

Çarşı-pazar fiyatları almış başını gidiyor…

Bir ara zirve yapan Dolar'ın TL karşısındaki değeri düştü…

Ama etiketlerde tık yok…

Yine yükseklerde uçuyor….

Tutabilene aşk olsun…

Bir de alışılagelmiş yıl başı kazığını ekle…

Düne kadar alıcı bulmakta zorlanan tapon mallar bile ateş pahası.

Etten, sütten, peynirden söz etmek ise yersiz.

Elektrik ve doğal gazda durum zaten malum…

Kimileri karanlığa, kimileri soğuğa mahkum…

Kimileri her ikisine de…

Ve giyimden, gıdaya kadar tüm kalemler hala zamlı tarifeden işlem görüyor…

Dolar düştü de bunlardaki dik başlılık neden…

Denetimler sıklaştırılacakmış…

Vatandaşın canını yakanın canı yanarmış…

İyi güzel de…

Hangi birinin canı yanacak…

Bir tane, iki tane değil ki

Parmak hesabıyla işi hallediveresin.

Etiketlere el sürülmüyor…

Ankara'nın kışı gibi…

Kasıp kavuruyor.

Soğuk odalarda, yoklukla, yoksullukla baş başa çoğu insan…