Eski albümlerdeki fotoğraflar her zaman ilgimi çekmiştir. Bartın, Demokrat Çaycuma, Kdz. Ereğli Çağdaş gazetelerinde fotoğraflar yayınlanır sürekli. Çoğu da siyah-beyaz renklidir. Onlar, kötü basılmış olsalar da, dönemlerinin renkli yaşam kesitlerini verir bize.

Devrek'te Sandıkçılar'ın aile albümü, Bartın'da Esen Aliş ailesinin, Çaycuma'da Demokrat Gazetesi'nin albümlerinden seçmeler, kent yaşamının ve kent kültürünün ipuçlarını veriyor bizlere.

Kanım şu ki, o yoksul koşullarda iki renkli, modern giyimli kuşamları ile mutlu gülümseyen insanlarla karşılaşırız. Bunca varlık içinde, renkli fotoğraflarda eskilerin yüzlerindeki gülümseme, birbirlerine olan cana yakınlıklar yok şimdiki fotoğraflarda. . .

BÜYÜKLER - KÜÇÜKLER...

Eskiden aileler konaklarda oturuyorlardı: Her biri iki üç katlı, verandalı, cumbalı, balkonlu. Çoluk çocuk sofralara oturup kalkılır, torunlarını severdi dedeler, nineler. Babalar, gelinler isteseler de gösteremezdi sevgilerini.Büyükler oturmadan sofraya oturulmaz, onlar başlamadan yemeğe kaşık atılmazdı. Hiçbir yemek ziyan olmazdı. Herkes hakkına razı olmayı öğrenirdi o sofralarda. Sözün özü şu ki: Çocukluğumuzda büyüklerden korka korka büyüdük hepimiz...

Ya bugün?Gördüğüm şu: Çocuklardan çekine-korka yaşlanıyor büyükler. Sofra, öğün ve birlikte yemek yeme alışkanlığımızı yitirdik. Herkes başına buyruk.

Diyeceksiniz ki, yani çok eskilerde mi kalmalıydık? Hayır! Bunu demek istemiyorum asla . Nedir ki, kimi değerleri, gelenekleri çağcıl kılabilir, aile yapımızın bozulmasına izin vermezdik diyorum.

  • Necatigil öğretmenim, ''Arada'' şiirindeki şu dizeleri ile beni özetlemiştir:
  • 'Dünyanın malını toplasak da / bu dünyanın sonu vardır / ölümler varsa arada anılar da var / aranarak yordamlar da bir ara yaşarsın / derken dürülür defter / başkasına gelir sıra / Sen aradan çıkarsın / engelliler ne güne / dayat ki yaşadığını anlayasın / dönüşler tatlıdır, telaşlıdır / bir bezginlik çökse de üstümüze akşam üzerleri / çocuklar var arada / nasıl bırakılır elleri...' diye uzar gider 'Arada' şiiri. Diyeceğim o ki, bizler çocuklarımızın ellerini bırakıverdik çağdan çağa geçerken. Şimdi onlar, ne genç tanıyor, ne de yaşlı... Ne ellerinden tutuyorlar, ne de el veriyorlar büyüklerine. Ne yazık ki, belleksiz bir toplum oluşumuzun faturası onlara çıktı... Ne var ki bu onların kaderi olmamalıydı diyorum…