Çağdaşlık , toplumların asrilik, muasırlık, modernlik, medeniyet veya uygarlık düzeyleri karşılığında kullandığımız yeni Türkçe bir kavram. Sözlüklere göre çağ kelimesinin anlamı ise, belli bir zaman diliminin tanımı. Kişinin yaşamında, bebeklik, çocukluk, erginlik ve yaşlılık; insanlık tarihinde, İlk, Orta, Yeni ve Yakın Çağlar gibi. Çağdaş ise bu çağlardan birinde yaşayan birey veya toplumların ilişkilerini belirleyen bir sıfat.

Bu kavram, içinde bulunduğumuz son çağın en gelişmiş en ileri toplumların uygarlığı karşılığında kullanılıyor. Ve haklı olarak, referandum süreçlerinin gündeme getirdiği evet-hayır ikilemine veya sonuçlarına takılmadan, uygarlık sorunumuzu gündemde tutuyor. Referandumun evet veya hayır sonucu, hangi kültür sorunumuzu çözecek? Hayır çıkarsa, çağdaş ve ileri demokrasi gelecek mi? Ya da Evet dersek, istikrar sağlanacak, eğitim, güvenlik ve hukukun üstünlüğü gibi temel sorunlar bugünden yarına çözüme mi kavuşacak? Şimdiye kadar görmedik !

Yürürlükteki Anayasa Hükümleri ne diyor?

Madde 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti... başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik bir sosyal hukuk devletidir.

Madde 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür.

Madde 4: Madde 1’deki Cumhuriyet ile Madde 2’ deki nitelikleri ve üçüncü maddedeki hükümler değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Yürürlükteki Anayasa böyle buyuruyor ama, yapılacak Referandumla, toplumun onayına sunulan anayasa metnine göre bu dört maddenin tümden değiştirilmesi önerilmekte. Demek ki, 1960, 1971 ve 1992’ tarihli darbelerde görüldüğü gibi, Anayasalar korunamıyor. Kendini savunamayan bir Anayasa geleneği, toplumun geleceğini güvence altına alabilir mi? Bu açıdan, evet veya hayır sonucu, topluma bir gelecek güvencesi de veremiyor.

Parlamenter demokratik yönetimlerin vazgeçilmez kurumları sayılan siyasal partilerimizin yıllardır yakındığı ve değiştirilmesini talep ettiği Siyasal Partiler ve Seçim Yasaları, Devletin uygun gördüğü genel başkanların kurduğu siyasal partiler ve seçim barajı getiren yasalarla, özgürlükçü bir demokrasinin gerçekleşemediği denemelerle saptandı. Görünüşte toplumca anti demokratik yasaların değişmesini istiyor ama yasaları bir yana koyup Anayasayı değiştiriyoruz. Demek ki, ya yasaların değişmesini istemiyoruz ya da adını koyamadığımız bazı derin koşullar bu tür değişimlere elverişli değil.

Böyle bakıldığında ‘kararsızdan olumsuza” dönüşen genel ekonomik koşullar yaygın ve genel bir umutsuzluğa yol açıyor. Darbeler, yapısal sorunları çözemediği gibi, sadece katlayarak sorunları erteliyor.

Peki öyleyse ne yapılmalı? Mustafa Kemal’in izinden gidildiğinde :Efendiler, çözümün adı Cumhuriyettir’! dediği ve giriştiği devrimlerle çaresiz kalmış bir halkın özgür yurttaş kimliği kazanmasına çalıştığı öze dönülmelidir diyorum. Öngördüğü sorunların çözümünü gençlere emanet ederken, en güvenilir yolun, ‘Akıl ve Bilim’ olduğunu vurguladığını da unutmayalım. Zira demokrasi kuru bir etiket değildir.Demokrasi bir düşünce tarzıdır,bir yaşam üslubudur.Hasılı kültür ister,olgunluk ister,eğitim ister.Sade fikir özgürlüğü,söz eşitliği yetmez.O fikir ve sözlerde seviye de en önemli belirleyicidir.Medeniyet ya da çağdaşlık sorunumuz özetle budur.

Yakın Çağlar gibi