Son yazımızda Atatürk'ün 1930'lu yıllarda Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ve Başbakan İsmet İnönü tarafından devlet işlerinden uzaklaştırıldığını, Fethi Bey'e Atatürk tarafından kurdurulan Serbest Fırka'nın İsmet Paşa ve Mareşal Fevzi Çakmak'ın bu politikalarına yönelmiş bir tepki olduğunu...
Meclis'te Atatürk'ün hakemliğinde iki partili bir yapı oluşunca ister istemez ortaya çıkacak fikir ayrılıkları konusunda son karar merciinin Çankaya köşkü olacağını, böylece Atatürk'ün siyaset alanında daha fazla inisiyatif kullanma imkanına kavuşacağını...
Bu formülün aynı zamanda 'triumvira' şeklinde ülkeyi yöneten 'üç güçlü adam' arasında büyük kopuşlar yaşanmasını da önleyeceğini söylemiştik.
***
Ancak bu hamle beklenen sonucu vermedi...
Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasının ardından 1925 yılında kapatılmış olan Terakkiperver Fırka'nın tabanı sayılabilecek muhalif kitle hızla bu partide toplandı ve 'rövanşist' bir tutum parti taraftarları arasında egemen oldu...
Bu tutumun etkisiyle Serbest Fırka'nın İzmir'de düzenlediği ilk büyük kitle gösterisinde bir araya gelen yüzbine yakın bir kitle CHP parti binalarına ve CHP'li olarak tanınan basın kuruluşlarına saldırılar yöneltti. Saldırıları engellemek için açılan ateş sırasında ölen bir çocuğun babası, kucağında taşıdığı oğlunun cesedini miting sırasında Fethi Bey'in ayaklarının dibine atarak: 'İşte size bir kurban, başkalarını da veririz. Yalnız sen bizi kurtar.' diye bağırınca olaylar daha ciddi bir hal aldı. Bu gelişmelerin ardından Atatürk, 'bitaraf' tutumunu değiştirerek CHP'yi savunacağını açıkladı. Fethi Bey de gelişen olaylar karşısında kontrolü sağlayamayacağını gördüğü için partisini kapattı ve yurtdışına çıktı.
***
Böylece Serbest Fırka serüveni, umulanın tam tersi bir sonuç doğurdu... Atatürk'ün 'kontrollü demokratikleşme' yoluyla hem halkı çok partili hayata alıştırmak hem de Fevzi Paşa ve İsmet İnönü'nün kendi etrafında oluşturduğu çemberi kırmak amacıyla attığı adım, 'triumvira ortakları'nın güçlenmesine yol açtı...
Bu çelişkiler 1930'lu yıllar boyunca artarak devam edecek ve 1937 yılında Atatürk tarafından yapılan bir 'emrivaki' ile Başbakan İsmet İnönü'nün önce 'zoraki izin' yoluyla görevden uzaklaştırılması, daha sonra istifaya zorlanması ile 'İkinci Triumvira' yıkılacaktır.
Ancak o tarihte Atatürk'ün hastalığının ölümcül olduğu anlaşıldığı için sessiz kalan Fevzi Paşa, Atatürk'ün ölümünün ardından İnönü'yü Cumhurbaşkanı yapacaktır.
***
Bu olay Mareşal Fevzi Çakmak'ın okul arkadaşı olan, Çakmak'ın İstanbul'daki Genelkurmay Başkanlığı döneminde istihbarat örgütünün yöneticiliğini yapan, Çakmak Ankara'ya gelip Meclis Hükümetinin Genelkurmay Başkanlığı'na geçtiğinde bu görevini Ankara'da sürdüren eski Teşkilatı Mahsusa yöneticisi ve İstanbul MM Grubu Başkanı Hüsamettin Ertürk'ün 'İki Devrin Perde Arkası' adlı anılar kitabında Mareşal Fevzi Çakmak'ın ağzından şöyle anlatılmaktadır:
'Mustafa Kemal'in son senesinde o (İnönü -EG) menkub yaşıyordu (gözden düşmüştü). Mustafa Kemal Paşa da Dolmabahçe'de yatıyordu. Hastaydı. (...) Benim düşüncem şu idi: Mustafa Kemal'e bir emrihak vaki olursa, uzun yıllar onun silah ve mesai arkadaşı olan İsmet Paşa onun yerini almalıdır. (...) Hemen Ankara Valisi Nevzad Bey'i çağırdım ve kendisine gizlice talimat verdim: 'İsmet Paşa'nın hayatıyla yakından alakadar olunuz. Haber aldığıma göre bir takım gizli tertiplerin kurbanı olması ihtimali vardır'. Ankara Valisi Nevzad Tandoğan'ın İsmet Paşa'ya bağlılığı çok kuvvetli idi. Beni de kendisine müzahir (destekleyici) görünce çok sevinmiş, ellerimi öperek 'Emirlerinizi harfiyen yerine getireceğiim Paşa Hazretleri' demişti.(...) O zamanki Millet Meclisi'nin gözleri bende idi. Bir çokları evime kadar gelerek bana: 'Sizi Cumhurreisi seçmek istiyoruz' diye yalvarmışlardı. Ben bu gruplara şöyle demiştim: 'Ben asker doğdum, asker öleceğim. Devlet idaresine aklım ermez, reyimi bu mevkiin bihakkın layıkı olan İsmet Paşa'ya veriyorum' ' (a.g.e. s. 490-491)
Bu gelişmelerin bir bölümüne 'Nazım Hikmet'in tutuklanması' olayını anlatırken değinmiştik. Ancak bu dalgalanmalar Atatürk'ün ölümünün ardından durmayacak ve İkinci Dünya Savaşı sonlarına doğru bu kez İsmet İnönü, Fevzi Çakmak'ı 'zoraki' emekliye ayırınca, 38 Kuşağı'nın kaderini etkileyen yeni çalkantılar ortaya çıkacaktır.
(Devam edecek)