Ülkemizde belediye (ihtisap) nezareti 1827'de kurulmuştur. Çöplük Subaşılarının görevleri bu bakanlığa bağlanmıştır.

19'uncu yüzyılda Osmanlılar tarihsel ve kültürel varlıkların korunmasına yönelik önemli yasal düzenlemeler yaptı.

İstanbul'da Şehremaneti Teşkilatının kuruluş yılı 1855'tir. Bu tarihten başlanarak sokakların temizliği, çöplerin ve diğer atıkların uzaklaştırılması açık eksiltme yöntemiyle yüklenicilere verilmiştir. Diğer kentlerde de şehremini, şehir naipliği ya da şehir kahyalıkları vardı. Kentte atıkların uzaklaştırılmasından ve temizlikten bu birimler sorumlu olurdu. Ülkemizde kentleşme 1950'li yıllardan başlayarak artmıştır. O dönemlerde ülke nüfusunun yüzde 25- 30'unun kentlerde yaşaması başlangıçta sorunların tüm boyutlarıyla görülebilmesini engellemiştir. Ama giderek bu oran yüzde 60-70'lere vardığında belirgin olarak kendisini hissettirmeye başlamıştır. Su, hava, gürültü ve toprak kirlenmesi, ortaya çıkan yerleşim ve konut sorunları giderek artmaya başlamıştır. Kentleşmeye bağlı katı ve sıvı atık sorunları, giderek büyüyen bir sorun haline gelmiştir. Endüstriyel katı ve sıvı atıklar, baca gazları soruna eklenmiştir. Ülkemizde başlangıçta baca gazlarına bağlı hava kirliliğine giderek kalabalıklaşan trafiğin yarattığı egzoz gazları da eklenmiştir.

Belediyeler evsel ve endüstriyel atıkların uzaklaştırılmasıyla ilgili organizasyonlarda başlangıçta fazla zorlanmamışlardır. Önceleri at ve eşeklerin çektiği arabalarla taşınan çöpler giderek motorlu taşıtlarda uzaklaştırılmaya başlanmıştır. Seçilen katı atık yok etme alanları önemli bir sorun yaratmamıştır. Ancak kentlerin hızla büyümesi, başlangıçta kentlerin uzağında yer alan bu katı atık depolama bölgelerinin yerleşim alanları içerisinde kalmasına, hatta doğrudan yerleşim alanı haline gelmelerine neden olmuştur.

Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkartılmış olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nda çevre sağlığını korumaya yönelik önemli hükümler bulunmaktadır. Günümüzde de birçok maddesi çağdaş yaklaşımlara uygundur. Sadece o yıllar için sorun sayılmayan deniz kirliliği ile ilgili düzenlemelerde eksiklikler görülmektedir.

Ülkemizde doğrudan doğal çevrenin korunmasına yönelik olarak çıkartılan ilk yasa 9 Ağustos 1983 yılında çıkartılmış olan çevre kanunudur. Daha önceden Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Belediye kanunu içerisinde yer alan hükümlerin dağınıklığını gidermeye yönelik hükümler bulunmaktadır.

Çevre Kanunu, çevrenin korunmasıyla ilgili ilke ve hedefleri belirleyerek, bu amaçla yapılan planları inceleyip karara bağlayacak, onaylayarak, eşgüdümü sağlayacak bir Yüksek Çevre Kurulu ile doğrudan Başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığının kurulmasını öngörmektedir. İl düzeyinde mahalli çevre kurulları öngörülmektedir.8 Haziran 1984 yılına çıkartılan kanun hükmündeki kararname ile çevre müsteşarlığı Çevre Genel Müdürlüğü haline getirildi. Zaman içinde çevre bakanlığına dönüştü. Bu sürecin ayrıntısına girilmeyecektir.

903 sayılı kanun hükümlerine göre 1 Şubat 1978 de Ankara'da kurulan Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, ülkede çevre sorunları ile ilgili araştırma, yayın, kamuoyu oluşturma gibi çalışmaları sürdüren gönüllü bir kuruluş niteliğindedir.

Belediyelerde yapılan son düzenlemeler ve belediye kaynaklarının artırılması çevre sağlığı ile ilgili alt yapıya ayrılan kaynakların yükselmesini sağlamıştır, ülkemizde 1980 yılı öncesinde çevre sorunlarının çözümüne yönelik olarak ayrılan kaynak GSMH'nın yüzde 0.01 i kadarken giderek artmaya başlamıştır, ancak yetersizdir. Sorunun büyüme hızı çözüm çabalarını etkisiz bırakmaktadır.