Çağıran çağırana…
Herkes birilerini bir şeyler yapmaya çağırıyor.
Doğaldır da…
Herkesin beklentisi var...
Kimileri 'bir'i koruma, kimileri 'bir'e bin katma sevdasında.
Kimileri de can derdinde…
Acı olan da bu…
Deprem bölgesinden yükseliyor feryatlar…
Ana-baba, çoluk-çocuk, eş-dost gitmiş, geride kalanlar yardım çağrısında…
Asrın felaketi, acısı yüreklerden silinmeyecek bir ders…
Silinmesin ki, böylesi acılara yol açan felaketlerin zararlarını en aza indirecek önlemler alınsın.
Dün bir bugün iki…
Felaketle ilgili haberler ikinci sıraya düştü.
Sanki binlerce can yitirilmemiş, binlerce insan evsiz barksız, çaresiz kalmamış gibi.
''Cek''li, ''cak''lı demeçlerle acıların üstünü örtüp, her yer gül bahçesine dönmüş edasına kapılma…
Deprem bölgesinde geri kalanlardan yükselen feryatların sesini de alt sıralara iteleme.
İhmali, azci perdeleme…
Gündemde tut ki, benzer acıların bir daha yaşanmaması için gerekli adımlar atılsın.
Seçimler de konuşulacak elbet.
Yazılacak, çizilecek.
Defterler açılacak…
Hesaplar ortaya dökülecek.
Sandıkta da ak koyun kara koyun belli olacak.
Ama işin dozunu kaçırmadan…
Felaketin üzerine sünger çekme düşüncesine saplanmadan,
İhmalleri gözden kaçırmaya çalışmadan.
Sorumluluğu 3-5 müteahhidin üzerine yıkıp, paçayı sıyırma kurnazlığının ardına sığınmadan.
Bakmayalım, görelim…
Asrın felaketini yaşadık…
Asrın ''körlüğünden'' korunalım…