Pazar günü annelerin günüydü. Oysa senede bir günün değil, her günün anneli olmasını isteyenlerdendim. Elkızı fobisi engel oluyormuş buna. Eeeee, eee ne de olsa kaynanalık var serde.

***

Benim ilk anneler günüm 1980 yılına rastlar. Evim Mobilya Dükkanımın camına yazmıştım ilk kutlamamı.

***

Annesinin dizi dibinde oturmak her oğlun bekarken sözüdür. Ama pek olamıyor bu. Konu gelin kaynana sorunu. Kızlar için de var bu sorun. Örneğin, kaynanasıyla yapamayan kıza anası babası: 'Ezdirme kendini bırak gel' der. Ama geliniyle geçinemeyen anne baba da, 'bırak gitsin' deyiveriyor. İkisi de yanlış: Bizim ailede böyle bir gelenek oluşmamıştır. En doğrusu bu tatsızlıklar yaşanmadan ayırmalı evleri.

***

Evlenmek aslında birey olmaktır; sadece başka bir eve çıkmak değildir. Gelinlerin yanlışı yok mu? Elbette var! Kocayı ya da eşini sahiplenmektir olayın başta geleni. Yoksa kıskançlık kemirir bitirir ikisini de.

***

'Anasına bak kızını al' diyen bir atasözü, belki eskiden çok doğruydu. Ve de, çok önemliydi. Ama artık günümüzde pek geçerli değil. Çünkü her anne baba çocuğunu eğitse bile, çevresi-okul yaşamı-aile- değer yargıları, terbiye usulleri onların rolünü en aza indirgemiştir. Şimdiki çocuklar birey oluyorlar…

'Ana başta taç imiş/ Her derde ilaç imiş', bu söz de eskimiş.

Bizi doğuran, büyüten, kucağında eğiten analara ne yapsak ödeyemeyeceğimiz borçlarımız vardır. Ne var ki, salt bu nedenle bunu bir baskı ve şiddet aracı gibi gören aile içi bir anlayış da var. Çağımızın bu gerçeğini de yadsıyamayız.

***

Peygamberimiz demiştir ki; 'Cennet Anaların ayakları altındadır.' Annelik kutsallıktır kuşkusuz. Ne var ki; çoğu zaman anneler: 'Sütümü helal etmem' diye çok şeyine karşı çıkarlar evlatlarının. Haklı nedenleri dışında, başka bir şeyde kullanamazlar bunu. Bu da, ailedeki sorunları yaratan bir faktördür bana göre.

***

Atatürk'ümüz de, 'Dünya üzerinde ne görüyorsak, hepsi kadının eseridir' demiştir. Tevfik Fikret ise, 'Elbet sefîl olursa kadın al-çalır beşer' diyordu. Bu, kadının toplumsal önemini, yaşam biçimini belirliyor. Kadına şiddeti, cinayetleri, çocuk yaşta gelinlerin giderek artmakta oluşunu, geçmişin yerleşik kurallarına bağlarken; erkek egemen toplumun, erkek egemen yönetimlerin yarattıkları sisteme de bağlamak gerekiyor.

***

Bursa'dan dönüyorum. Arka koltuktaki yaşlı bayanın telefonu çaldı: 'Otobüsteyim. Ankara'ya gidiyorum. Torun çağırdı. Babaanneler Günü varmış, üç beş güne dönerim.' dedi. Anneler tamam da, bu yaşta babaanne günü olursa, elbette Anneanneler günü de vardır dedim.

Hemen Sedat Karan'ın bir anekdotunu anımsadım. Yazlıkta geçmiş olay. İkindi çayları ünlüymüş. Çocuklar sesleniyormuş: 'Anneanne kahvaltı hazır mı?' Ne zaman o vakit olsa, babaanne, kahvaltı ne zaman hazır diyen olmamış Yani, gelinler kayınvalide istemiyorlar gibi bir durum işte.

Analarımızın ağlaması konusunda da bazı uyarılar düştü belleğime: 'Analar ağlamasın, şehitler gelmesin' anlayışıyla, milletin anasını ağlatmak da ne demek oluyor?

Bunun bedelinin ne kadar ağır bir faturası olduğunu kavrayamayan, bu yanlışı-ihaneti yapanlar ödeyebilir mi ödeyebilirler mi?

***

Çöpten geçinen anaları, işçi çocukları, iki üç iş yapan işçi kadınları gördükçe içi acımayan yönetimlerin insaf-merhamet-vicdan yoksulu olduklarını görmek kaderi miydi bu ülkenin?

Anneler Gününü hediye tecimselliğine dönüştürmek yerine; onlara her gün anne olduklarını duyumsatacak sevgi-saygı-ilgi göstermek daha anlamlı olmaz mı?

***

Bütün annelerin, babaannelerin, anneannelerin her günü anneli olsun diyerek saygılar sunuyorum hepsine.