AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Kahramanmaraş Uluslararası 8. Kitap ve Kültür Fuarı'nda 'Dedelerimizin mezar taşlarını okuyamıyoruz' feveranını devam ettirip o bilinen ezberi tekrarladı:
'Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye'de yaşanmıştır. Mesela Fransız devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao'nun Çin kültür devrimidir. Lügate dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir'
Türkiye'deki siyasal İslamcıların hiç bıkmadan tekrarladıkları, gerçeği de bir türlü ifade etmeyen bu retorik tam anlamıyla kabak tadı verdi. Her fırsatta sözü dönüp dolaşıp alfabe meselesine getirip, 'bir gecede cahil bırakıldık' deyip duruyorlar. Sanki, Osmanlı'da yerçekimi kanunu bulan bir Newton vardı; sanki Dostoyevski, Tolstoy, Emile Zola gibi romancı yetişmişti, sanki Sartre gibi Kant gibi filozoflar çıkmıştı; sanki matbaayı 300 yıl geciktiren, rasathaneyi yıktıran biz değildik.
Dert üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. Dövmek istedikleri Cumhuriyet… Sembollerle siyaset yapmayı sevdiklerinden 2023 yılına özel bir anlam yüklemiş durumdalar. Seçim yaklaştıkça, siyasetin eksenine kimlik meselesini oturtarak kısa yoldan güç devşirme taktikleri izledikleri doğru ama içlerinden bir türlü atamadıkları kin ile bir kırılma yaratma istedikleri de malum.
Latin alfabesine geçiş konusu sanıldığı gibi Cumhuriyet dönemiyle sınırlı değil. Tanzimat döneminde başlatılan reform faaliyetleri çerçevesinde Latin harflerine dönüş pek çok kez gündeme geliyor; ilk defa 1850'li yıllarda ortaya atılıyor bu fikir. Sultan Abdülmecit dönemine kadar uzanan bir geçmişi var. Abdülmecit zamanında alfabe değişikliği ile ilgili birtakım çalışmalar dahi yapılıyor ama sonuç alınamıyor.
Osmanlı İmparatorluğu'nda okuryazarlık oranı yüzde 3, bilemedin yüzde 5... Bu yüzde 3-5'lik okuryazar ile nasıl bir bilgi üretildiği ise ayrı bir tartışma konusu. İmparatorluğun dört bir köşesi cehaletin pençesinde kıvranıyor. Nitekim rol model kabul ettikleri 2. Abdülhamit bile cehaletin önlenmesi için Latin alfabesine geçişin gerekliliğini savunuyor.
Üstelik, bu bilgi, ikinci üçüncü kaynaklara ait değil bizzat Abdülhamit'in kendisine ait bir bilgi. Abdülhamit, tahttan indirildikten sonra kaleme aldığı anılarında, 'Yazımızı öğrenmek pek kolay değildir. Bu işi halkımıza kolaylaştırmak için belki de Latin Alfabesini kabul etmek yerinde olur.' demektedir.
İslamcı zihniyetin ileri sürdüğü, 'bir gecede cahil kaldık' söylemi, Türklerin İslamiyeti kabul etmeden önceki kültür hayatıyla ilgili olarak da pekala gündeme gelebilir. Çünkü Arap alfabesinin kabulüyle de İslam öncesi kültür hayatı silinmiştir desek yanlış olmaz.
Bu durumda, aslının aslına rücu etmek daha doğru olmaz mı?
Ama İslamcılar için kültür, İslam kültüründen ibaret olup ötesine gidemediği için tarih keyfiyete göre sınırlandırılabilir. Bunun temelinde de Arapça hayranlığı yatar. Çünkü Arapça, din dilidir. Nerede Arap harfleriyle bir yazı görseler derin bir ihtirama durmaları bu yüzdendir. İster o yazıda küfür yazılsın isterse lanet okunsun farketmez her kağıt parçasına kutsiyet atfederler.
Oysa Mahzuni Şerif ne güzel diyor?
'Ey Arapça okuyanlar/ Allah Türkçe bilmiyor mu?'