Önceki yazımızda ülkelerin dış politikaları ile enerji politikaları arasında sıkı bir ilişki olduğunu...

1990'da Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardan ABD'nin etkisi altına giren Rusya'nın, daha sonra toparlanması üzerine enerji yaptırımları ile diz çöktürülmek istendiğini...

Almanya başta olmak üzere halen Rus doğalgazına muhtaç olan ancak gelecek yıllarda bu ihtiyacı başka yerden karşılayacaklarını açıklayan Avrupalı ülkelerin yaklaşan kış koşullarında kendi kamuoylarından gelen baskılar nedeniyle'yumuşamaları' tehlikesini önlemek için ABD'nin Kuzey Denizi üzerinden Rus doğalgazını aktaran hatları tahrip ettiğini söylemiştik.

***

Rusya Devlet Başkanı Putin'in, bu koşullarda Türkiye'de 'büyük bir gaz merkezi' kurulması ve bu merkez aracılığıyla Avrupa ülkelerinin gaz ihtiyacının karşılanması önerisi Türkiye'yi bu tartışmaların odak noktasına yerleştirmiştir...

Mesele, yalnızca Türkiye'de gaz deposu kurmulması ya da Rus doğalgazını Avrupa'ya taşımakta olan TürkAkım boru hattının kapasitesini genişletilmesiyle de sınırlı değildir...

Bu tartışmaların yapıldığı dönemde, Akkuyu nükleer enerji reaktöründen sonra Sinop'ta Rusya tarafından yeni bir nükleer enerji reaktörünün inşa edilmesi konusunda Türkiye ile Rusya arasında görüşmeler başlatılmıştır.

***

Bu köşede yayınlanan 15 Ekim tarihli yazımızda Türkiye'de gaz deposu kurulması önerisi için 'Avrupa başta olmak üzere dünyanın büyük bir bölümü kışı nasıl geçireceğini düşünürken gelen bu öneri, doğalgazı bulsa da ekonomik sorunlar nedeniyle satın almakta zorlanacak Türkiye için adeta bir nimettir' demiştik...

19 Ekim'de Kremlin'e yakınlığıyla tanınan gazetelerden Komsomolskaya Pravda'da, 'Rusya, gaz için Avrupa'ya geçiş yolu buldu. Erdoğan, Putin ile doğalgaz santrali konusunda anlaştığını söyledi' başlığı ile geniş bir haber analiz yayınlandı...

Oleg Adamoviç imzalı yazıda, 'Almanya, Rusya'dan sadece ucuz gaz almakla kalmıyor, aynı zamanda komşulara gaz pompalamaktan da iyi para kazanıyordu. Artık gaz aracısı rolü Ankara'ya geçmiştir. Rusya ve Türkiye, Karadeniz'i güvenilir bir şekilde kontrol ettiklerini ve hiçbir düşman denizaltısının gaz boru hattına ulaşamayacağını garanti ediyor. Her halükarda kimsenin Türkiye'ye giden boruları sabote etmeye cüret etmesi pek mümkün değil' ifadesi kullanıldı.

***

Bu yazı, enerji politikaları ile dış politikanın nasıl iç içe geçtiğini açıkça gösteren bir örnektir...

2015 yılında yaşanan Rus uçağının düşürülmesi olayından sonra ABD ve Batı ülkeleri ile Rusya ve İran cepheleri arasında bir denge politikası yürütmeye çalışan Türkiye, eğer gaz deposu ve nakliyatı ile Sinop'ta yeni bir reaktör kurulması konularında Rusya ile anlaşırsa ABD ve NATO cephesinden gelecek çok daha şiddetli baskılarla karşılaşacak...

Bu da Türkiye'nin bugüne kadar şu ya da bu şekilde sürdürdüğü 'denge politikası'nı ya ABD'den ya da Rusya'dan yana eğecektir.

***

Bu gelişmeler, yalnızca dış siyaseti etkilemekle kalmamış iç siyasette 'Batıcı' siyasi partilerle 'Avrasya' eğilimli cephe arasındaki gerilimi de artırmış...

Millet İttifakı (Altılı Masa) ile Cumhur İttifakı arasındaki çelişmeleri daha da karmaşık hale getirmiştir...

Bu durum sonucunda 'demokratikleşme' eğilimini temsil ettiğini düşünerek Millet İttifakına destek verenler, bu cephenin dış politikadaki tercihleri dolayısıyla kendilerini ABD ve NATO'nun yandaşları durumuna düşmüş hissederken, geleneksel olarak ABD'ye yakın duran 'muhafazakar' AKP seçmenlerinin önemli bir bölümü Avrasyacı bir konuma, yani Rusya ile dostluk politikasına sürüklenmiştir.

***

Türkiye'nin demokratikleşmesi yönündeki çabalarıyla taınan CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın, seçim bölgesi olan Mersin'de yapımına devam edilen Akkuyu Nükleer Santralini savunma amacıyla Rusya tarafından kurulmak istenen radar sistemi konusunda TBMM Başkanlığı'na vermiş olduğu önerge, siyasetin içine sürüklendiği bu garip durumun bir göstergesidir...

Önerge, kurulacak radar sisteminin ülkemizin güvenliğini tehdit edebileceği gerekçesiyle verilmiştir...

Oysa Mersin'in hemen yanıbaşında 1960'lı yıllarda ülkeyi Rusya ile ABD arasındaki bir nükleer savaşın ana hedeflerinden biri haline getirmiş ve daha yakın bir zamanda da 15 Temmuz FETÖ darbecilerine hizmet vermiş olan ABD'nin İncirlik üssü bulunmaktadır. Başarır'ın, bu üssün 'ulusal güvenlik politikalarımızla' ne derece örtüştüğünü araştırmak yerine Rusya'nın savunma amaçlı radarını tehdit olarak görmesi yukarıda dikkat çektiğimiz çelişkinin açık bir örneğidir.

(Devam edecek)