Bu yazıya "Dünya aslında düzdür" ile başlayıp sizleri güldürmeyi çok isterdim ancak ciddi ciddi bunları halen savunanlar olduğu için ağzımızın tadıyla ironi de yapamaz hale geldik... Efendim gündem çok yoğun, at izi it izine karışınca ne yapıyoruz? Hooop kendimizi soyutlayıp edebiyata, sanata, olmadı uzaya yöneliyoruz. Merak etmeyiniz, yazım komplo teorilerinden tamamen arındırılmıştır.

Konuya ünlü filozof Manly Hall'ın sözüyle başlamak isterim: "Mikroskop insana ne kadar değerli, teleskop ise ne kadar değersiz olduğunu gösterdi." Sahiden o kadar küçücüğüz ki içinde bulunduğumuz sisteme baktığımızda trilyonlarca galaksiden birinde yaşayan, o galaksideki minnacık bir yıldızın (Güneş) yörüngesinde olan bir gezegende yaşıyoruz. Gerçekten küçüğüz, evren devasa bir küre olsaydı muhtemelen bizi geçtim bizim galaksimiz atomik bir parça kadar küçük olurdu.

Bir başka ilginç bilgi ile devam edelim: Dünya'ya büyük asteroidlerin çarpma ihtimali oldukça düşüktür. Buradaki "Big Brother" Jupiter'dir. Öylesine güçlü bir çekim alanı vardır ki yörüngemize kolay kolay Dünya'yı mahvedecek büyüklükteki bir asteroidi sokmaz hemen kendine çeker. Ay da bu konuda oldukça büyük rol oynar. Ama bir Jupiter kimse olamaz. Dilerim hepinizin yanında yöresinde bir Jupiter vardır, eğer yoksa çevrenizdekiler için o Jupiter muhtemelen sizsiniz :)

Güneş genelde hayal ettiğimiz gibi sabit durmaz. Evrende hiçbir şey sabit değildir, hareket halindedir. Samanyolu Galaksisi'nin etrafında turlamak zorundadır. Aynı gezegenimizin Güneşin etrafında dönmek zorunda olduğu gibi. Her galaksinin merkezinde bir karadelik vardır. Evrendeki en gizemli "şey" bu karadeliklerdir. Hakkında çok az bilgiye sahibiz.

Dünya Güneş'ten daha gençtir çünkü Güneş'ten kopan bir parçadır. Bu bilgiye hepimiz sahibiz. Ancak Dünya'daki su Güneş'ten daha eskidir. Başka bir asteroid yoluyla suyun Dünya'ya ulaştığı düşünülmektedir. 

Bir ışık saniyesi (ışığın bir saniyede gittiği yol) 300.000 kilometredir. Bir ışık yılı 9 trilyon Dünya yılına denktir. Bu hesaplama kapsamında birlikte bir düzenek hayal edelim. Uzaya bizlerden birkaç ışık yılı uzakta devasa bir ayna yerleştirelim. Dünya'ya baktığımızda geçmişi görürüz, çünkü ışık henüz oraya ulaşmamıştır. Hep derler ya, uzaya ayna koyarsak dinozorları (geçmişi) görürüz diye, aslında bu ışığın ilerlediği mesafe ile ilgili bir kavramdır. Ben birkaç ışık yılı ötedeki aynadan Dünya'yı izleme fikrine bayılıyorum, Dünya'ya hep en son 2002'nin ekim ayını gördüğüm bir uzaklıkta kalmayı çok isterdim.