Sedat Veyis Örnek… Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde (DTCF) Halkbilim Kürsüsü'nü kuran bir akademisyendi. 1980'de. Böylece Türkiye'de ilk kez bir üniversitede bağımsız bir kürsü olmuştu halkbilim…

Ne yazık ki Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek'i aynı yıl yitirdik (15 Kasım 1980).

Akademik çalışmalarının yanısıra öyküler, şiirler, tiyatro oyunları yazmış, dilimize oyunlar ve öyküler çevirmiş bir edebiyatçıydı o.

Onca çabanın karşılığı unutulmak olmuştu. Öldü ve unutuldu.

Aradan yıllar geçti. DTCF'nin akademisyenleri anımsadı onu yine. Ve bir daha unutulmaması için kolları sıvadılar. Bir sözlü tarih, biyografi ve belgelik çalışmasına giriştiler. TÜBİTAK'ın da desteğini alarak bir yıl süren bir proje yürüttüler. 2015'te… Doç. Dr. Serpil Aygün Cengiz (Şimdi profesör), Doç. Dr. Meryem Bulut ve Doç. Dr. Günseli Bayraktutan. Dinamik bir genç ekip oluşturup bir yıl süresince yaptıkları çalışmalar sanal bellek olarak http://sedatveyisornek.humanity.ankara.edu.tr adresinde merak edenlerin incelemesine açıldı. Bir de sevgili Metin Turan'ın yıllardır özveriyle ve büyük bir emek harcayarak yayınladığı, hakemli Folklor / Edebiyat Dergisi'nde bir özel sayı yayımlandı (Cilt: 21, Sayı: 82, 2015/2). Özel sayı deyip geçilmeyecek bir özel sayı bu. 818 sayfalık tam bir belge.

***

Serpil Aygün Cengiz'in de belirttiği gibi 300'den fazla insanın gönüllü emeği bulunan bir imeceydi bu…

Bir ucundan ben de tutmuştum. Tiyatro oyunlarını seslendirilmesi için radyo oyununa uyarlamıştım.

O imece çalışmalarında ne güzel insanlar tanıdım. Gencecik ama yüreği kocaman öğrencilerden üstad diye anabileceğim, eli öpülesi kültür insanlarına dek…

İşte o dönem tanımıştım bir güzel insan olan Seher Horasanlı'yı da… Sedat Veyis'in biricik kız kardeşiydi o! Proje onu da heyecanlandırmış, dahası ekibin heyecanını kışkırtmış, büyütmüştü.

Tanıştığımızda bir rüyasından söz etmişti… Daha önce de yazdım (*):

'Bir kız kardeş, ağabeyini genç denecek bir yaşta, 51 yaşında yitirdikten otuz beş yıl sonra dönüp geriye baktığında, onca yıl içinde onu bir kez rüyasında gördüğünü söylüyor.

Bu, öyle bir rüya ki, ağabeyin erken ölümünün hüznüne, o kız kardeşin özlemini katan bir rüya…'

Böyle demiştim. Rüya ne mi?

'Kocaman yeşil bir alanın içinde büyük bir çınar var. Ağabeyim dibine oturmuş, sırtını vermiş gövdesine… Ağaç o kadar büyük ki, gökyüzüne doğru uzamış gitmiş. Bir de baktım ki, çınarda bir tek yaprak yok. Yaprak yerine dalların ucunda dosyalar sallanıyor. Çeşit çeşit dosyalar…'

O kız kardeş, bu rüyayı bana anlattığında (13 Kasım 2014) seksen dört yaşındaydı ve henüz çok gençken, 51 yaşında yitirdiğimiz Sedat Veyis için, 'Hep aynı şeyi düşünmüşümdür. Keşke ben ölseydim de o yaşasaydı!' demişti. Üniversiteye, kültüre, sanata katkıları nedeniyle diyordu bunu… Bunu büyük bir içtenlikle söylüyordu.

Rüyayı ondan daha sonra Sıvas'ta, Cumhuriyet Üniversitesi'nin Merkez Amfisi'nde de dinlemiştim. Yüzlerce dinleyici karşısında anlatmıştı bu kez. Akademisyenler vardı dinleyenler arasında… Ağabeyinin arkadaşları… Üniversite öğrencileri...

Yine andığım projenin bir parçası olarak düzenlenmiş bir etkinlikti bu. Ve o etkinliği düzenleyenlere seslenerek şöyle demişti:

'O çınar ağacı sizdiniz!'

***

Sedat Veyis'in tek kardeşiydi. Bizimse Seher Teyze'miz oluvermişti engin yüreğiyle… Zaten o projede çalışan herkes Sedat Veyis'in akrabası olmuştu adeta. Öyle sevmişlerdi Sedat Veyis'i, öyle bağlanmışlardı yaptıkları işe…

Duyduk ki Eylül, Seher Teyze'mizi de koparmış yaşam ağacından.

___________________________

(*) M. Mahzun Doğan, 'Sessizlik suikasti'ni yırtmak, Başkent Gazetesi, 25 Mayıs 2015.