Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan, bir kez daha seçim kazandı ve bir kez daha merkez sol kaybetti. CHP ile birlikte ittifak için de yer alan DEVA, Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti de hayal kırıklığına uğradı. Ancak bu kaybeden ve kazanan taraf öyle bir oy oranına sahip ki, ne Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu için “yenildi” denilebilir ne de Erdoğan için tam bir zaferden bahsedilebilir.
Seçimin gösterdiği en önemli gerçeklik, toplumdaki bölünmüşlüğün giderek daha çok kemikleştiği yönündedir. Son 4-5 seçimde, üç aşağı beş yukarı aynı oranlara saplanıp kalındı. Şimdi de Kılıçdaroğlu yüzde 48.09, Erdoğan da yüzde 51.91 oy aldığı için toplumsal ve siyasal yarılma olduğu gibi devam etti.
Seçim hiçbir şekilde adil değildi. Zarlar hileliydi. Rezil yalanlar, dezenformasyon, kara propaganda, her türlü tertip, iftira, tehdit, şantaj, montaj, kamu kaynaklarının bir ittifaka mensup partiler tarafından hoyratça kullanımı, TRT’de herkese eşit olması gereken propaganda süresinin Cumhur lehine işletilmesi ve medyadaki baskı nedeniyle ekranların, gazete sayfalarının muhalefete kapatılması, mezhepçiliğin kışkırtılması yarışı adil olmaktan çıkardı. Din istismarcılığı öyle bir raddeye geldi ki, camilerde miting yapıldı, imamlar seferber oldu. TRT’de Erdoğan’a 48 saat ayrılırken Kılıçdaroğlu’nun sadece 34 dakika konuşabildiği bir ülkede, muhalefet mesajlarını daha geniş kitlelere ulaştıramadı elbette…
Yani, bu seçimin kaderini belirleyen adaletsizlik, türlü hileler, tertipler oldu. Hiçbir şey normal değildi, demokratik bir ortam varmış gibi “muhalefet başaramadı” demek apaçık haksızlık.
Karşınızdaki devlet, bir partiyle aynılaşmışsa ve hiçbir demokratik hak, hukuk, kural tanımıyorsa hangi biriyle baş edilebilirdi ? Kılıçdaroğlu, böylesine kutuplaşmış bir ülkede terbiyesini, dilini bozmadan, nezaketini koruyarak, Erdoğan nefret söylemine başvururken o barış ve sevgi diliyle konuşarak, montaj görüntüler karşısında çirkefleşmeyerek ve aynı yöntemlere başvurmayıp ahlaki zemini terk etmeyerek meşruiyetini korudu. Ülkeyi barıştırmak için harcadığı çaba unutulmayacak, muhafazakarından milliyetçisine, sosyal demokratından liberaline kadar geniş bir siyasi yelpazeyi bir arada tutma başarısını gösterdi.
Sonuçlar belli olduğunda on binlerce insan “sen gönüllerimizin cumhurbaşkanı oldun” mesajını paylaşabiliyorsa, Kılıçdaroğlu, meşruiyetini koruduğu içindir. Dolayısıyla iktidarın, baskı, tehdit, korku siyasetine rağmen her iki seçmenden birinin Kılıçdaroğlu’na oy vermesi başarıdır. Seçim gecesinde “buradayım” demesi de mücadeleyi sürdüreceği anlamına gelmektedir.
Devlet imkanlarını sonuna kadar kullanan Erdoğan açısından seçim, Pirus zaferidir. Evet, bir oy fazla alan kazanır ama Erdoğan, büyük şehirlerin neredeyse hepsinde kaybetti. İstanbul’u, İzmir’i, Adana’sı, Balıkesir’i, Antalya’sıyla Türkiye’de sanayinin, iyi, nitelikli üniversitelerin, kültür, sanat ve düşün dünyasının var olduğu, teknolojinin üretildiği, üretimi, istihdamı, ihracatıyla ülkeyi var eden şehirlerde varlık gösteremedi. Hem kendisi hem partisi zayıfladı.
Dolayısıyla balkon konuşmasında karşısında 25 milyon oy olduğunu unutarak Kılıçdaroğlu başta olmak üzere Millet İttifakı hakkında düşmanlaştırıcı bir söylem kullansa da eski gücünde değildir.
Erdoğan’ın kazandığı doğrudur ancak bu bir Pirus zaferidir ve 28 Mayıs’tan sonraki süreç Erdoğan’ı daha da zorlayacaktır.
Şimdi, yarattığı enkazın altında kalan kendisidir.