Hep aynı pencereden mi bakmalıyız yaşama? Belki...

Ne var ki, kimi zaman bir başka yerden de bakmak gerekiyor diye düşünüyorum.

'İşler kötüye gidiyor, her şeyin cılkı çıktı. Dibe vurduk. Biz adam olmayız.' sıkça yinelenen, dillere pelesenk edilen klişe yakınmalarla ömür tüketiyoruz.

Üstelik bu yakınmaların hiçbir yararı olmadığını bile bile uluorta ve her yerde böyle yakınmayı, bilgiç bir edayla, güya ülke sorunlarını düşünen, çözümler aranmasını isteyen tavırlar içinde yapıyoruz bu konuşmaları...

***

Cahit Irgat'ın iki dizesi takılıp duruyor usuma: 'Usanç geldi arpa boyu sevinçten / Bu dert bize yakışmıyor.'

Kaç bahar, yaz geçti ömürde? Kaç güz kaç kış? Durup hesap etmek var; geçip gittiyse ve kalmadıysa bir iz ne gereği var!

***

'Her şeyin dal gibi solduğu akşamlar

Eski yazı eylül nakaratlı bir şarkıda

Hüzün yüzlü bir güneş düşmüş sabaha'

'Soru varsa insan var / yoksa yaşam da yok'

'Ölülere toprak lazım bir avuç / Dirilere ekmek lazım bir avuç'

'Kuşların uçarken / Gökyüzüne çizdiği / Bir korku değil/ Bir gülümsemedir hep'

'Ne zaman sokaklarda dolaşsam / Okul sinema sergi / Kullanıyorlar bendeki eski benleri' (Behçet Necatigil)

***

'Hercai gülüşler'le süsleyelim yaşamı: 'Maviler delisi yüreğim.' Gönül telini titretir gibi bir nisan yağmurunda ıslanalım. Bungun zamanlarımızda, şairlere sığınalım şiirlere yaslanıp umutlarla avunalım. Şiirin durgun sularında kulaç atmak dirençli kılar bizi.

***

Kitapların da adlarıyla konuştuğunu düşündünüz mü hiç?

Oturdum kitaplığımın önüne, rastgele seçiyorum adlarını ve onlardan şiirimsi dizeler, yaşamdan kesitler çıkarıyorum ortaya:

'Ölümün Rengi: Güz Karanlığı'

'Bahçedeki Kuşlar: Küçük Umutlar'

'Maymunlar Demokrasisi: Birbirini Tamamlayan Karşıt Köşeler'

'Karizmama Dokunma: Huysuz Adam'

'Karşı Kıyının Işıkları: Gündüz Düşleri'

'Gölgesiz Kandil: Sureti Aynaya Düşen Zaman'

Bunlara, kitaplar sözlüğü de diyebilirsiniz: Bu ikilemeler, birer anlam yoğunluğu içerirler çünkü. Sizler de, kimi kitaplarınıza bu tür anlamlar ve anlamalar yükleyebilirsiniz...

Radyo ve TV'lerdeki reklamlar bizi bunaltsa da 'Bizi izlemeye devam edin' uyarısıyla, çakılıp kalmıyor muyuz olduğumuz yere! Peki, reklamları hiç alıcı gözle izliyor, can kulağıyla dinliyor musunuz?

Ben mıh gibi çakılıyorum reklamlar denince. Çünkü onlar, birebir bizi, yaşamımızı ve yaşantı biçimimizi sunuyorlar. Birkaç örnek, sizi de bir düşten uyandırır sanıyorum:'Büyük düşünün: Paranız kadar değil, krediniz kadar yaşayın. Biz ne diyorsak o' gibi.

Beni çarpan en son reklam da şöyle:

'Daha çok çalışmam lazım, çoookk'

Ne demiş atalarımız: 'Çalışan ışıldar uyuyan mışıldar.'

Peki, neden tembeliz?

Benim çocukluğumun 'Alfabe'sindeki şu sözden kaynaklanıyor gibime geliyor. 'Uyu Uyu Yat Uyu'

Peki, niye topçu (yahut futbolsever) bir ulusuz? Bunun da yanıtı 'Alfabe'de var: 'Baba Bana Top Al / Al İşte Sana Top.'

Bu yazıya öylesine dedim ama böyle bir yazı oldu. Yaşamla örtüşmüyor (mu)? Söylediğiyle yaptığı birbiriyle örtüşen bireyler olabildiğimizde hiçbir sorunumuz kalmayacak(mı?); Zaten doğru olana iyi olana adadıysa kişi kendini gerisi de hiç önemli değildir. Günün birinde mutlaka alır ödülünü.