Son yazımızda Muharrem İnce'nin 100 bin imza sınırını oldukça rahat geçebilmiş olması nedeniyle kendisine seçim sürecinde geniş bir manevra alanı sağladığını...
Kılıçdaroğlu'nun kendisiyle görüşmesi halinde seçim öncesinde Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve belirli bir milletvekili kontenjanı karşılığında birinci turda Kılıçdaroğlu'na desteğini sunabileceğini gösteren ifadeler kullandığını...
Bu konuda bir anlaşma sağlanamaz ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa başka pazarlıklara girebileceğini söylemiştik.
***
Daha sonra CHP Genel Başkan Yardımcısı Torun, Habertürk gazetesine ziyaret konusunda olumsuz mesaj veren bir açıklama yaptı...
İnce'nin 'ince bir biçimde' davet içeren 'abi' hitaplı mesajından sonra yapılan bu açıklama oldukça yadırgatıcıydı. Nitekim, kısa bir süre sonra CHP Sözcüsü Faik Öztrak, 'Genel Başkanımız diğer partilerle nasıl görüşüyorsa Sayın İnce ile de görüşecek' sözleriyle durumu düzeltmeye çalıştı...
Ancak öyle görünüyor ki CHP yönetimi, İnce ile ilişkileri 'nezaket görüşmesi'nin sınırları ötesine götürmeme konusunda kararlı!
***
Önceki yazımızda Kılıçdaroğlu'nun İnce'yi ziyaret etmesi ve anlaşma kapısını açması durumunda Memleket Partisi ile İYİ Parti'nin (ve bu partiyle iyi ilişkilere sahip olan İmamoğlu ile Yavaş'ın) Altılı İttifak içinde bir blok oluşturabileceğini, bu blokun DEVA, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti arasında oluşan bloku dengeleyebileceğini, böylece Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması durumunda Kılıçdaroğlu'nun manevra alanının genişleyebileceğini söylemiştik...
Kılıçdaroğlu'nun İnce'nin dolaylı davetine karşın bu yola girmemesi, muhtemel cumhurbaşkanlığı döneminde CHP'nin yönetimini kimseye bırakmak istemediğini, aynı zamanda 'laiklik' ve 'ulusalcılık' gibi değerleri savunan partiler yerine 'İslamcı liberal' partilerle işbirliği yapmayı planladığını gösteriyor... Zaten CHP'yi 'Yeni CHP'ye dönüştürürken yaptığı da bundan başka bir şey değildi!
***
Bu arada Cumhur İttfakı içinde de dengeler de her an değişiyor...
Uzun tereddütlerden sonra AKP, Yeniden Refah Partisi AKP ile anlaşmaya vardı ve Fatih Erbakan Cumhurbaşkanlığı yarısından Erdoğan lehine çekildi... Bunun yanı sıra Hüda-Par da Erdoğan'ı ve AKP'yi restekleme kararını ilan etti...
Bu gelişmeler Cumhur İttifakı'nı güçlendirmiş görünse de gerçek pek öyle değil. Çünkü yaşanan gelişmeler Millet İttifakı içindeki çelişmeleri artırıyor. İttifakın parçalı yapısı ve partilerin otoriter yönetimleri nedeniyle bu çelişkiler anında dışa yansımasa da tabanı etkiliyor.
***
Örneğin Yeniden Refah Partisi (YRP) ile AKP arasında yürütülen pazarlık süreci sırasında bizzat YRP yetkilileri parti tabanının yüzde 60'ının, yönetimin de yarıdan fazlasının bu anlaşmaya karşı olduğunu söylemişlerdi...
Daha sonra anlaşma kararının alınmasında Fatih Erbakan'ın kararının etkili olduğu, yönetimin de 'parti disiplini' (!) gereği kararı onaylamak zorunda kaldığı açıklandı...
Ancak sandıkta oy kullanacak tabandaki kitlenin bu karara ne ölçüde uyacağı bilinmiyor.
***
Bu tür bir belirsizlik, MHP'ye oy vereceği düşünülen seçmen kesimi açısından da geçerli...
AKP ile HÜDA-PAR arasındaki anlaşma Bahçeli'nin olumlu yaklaşımı nedeniyle onaylanmış bulunuyor. Onay gerekçesinde HÜDA-PAR'ın terörle bağını kesmiş olduğu belirtiliyor. Ancak bu partinin programında Cumhuriyetin kurucu değerlerini hedef alan ifadeler yerinde durmaya devam ediyor...
Bu durumda, örneğin HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun kısa bir süre önce söylediği, ''Türk Bayrağı' dediğinizde Kürt diyecek ki benim bayrağım nerede?. Bayrağın ismi bana problemli geliyor' sözlerinin MHP eğilimli seçmenler üzerinde nasıl bir etki yarattığı henüz bilinmiyor...
Kısacası, seçim öncesi ittifaklar artık şekillenmiş olmasına karşın ittifakların içindeki karışıklığın kolay kolay yatışmayacağı görülüyor.
(Bitti)