Öğretmenlerle okul sözcüğü özdeştir: belki de, bu iki sözcük kadar birbirlerine yakışan çok az sözcük var ya da bu bağlamda olmazsa olmaz bir ikincisi yok gibi geliyor bana. Okuldur bizi öğretmenlerle buluşturan, sınıftır: öğretmenlerdir, bize sevdiren...

Geçmiş yıllardan biriydi. Şair-öğretmen dostum Mehmet AYDIN'ın 60. sanat yılını kutlamıştık. İki öğrencisi de vardı: şair Ahmet TELLİ ile Ümit SARIASLAN da anlattılar O'nu. Onları dinlerken ben de bir takım çağrışımlar oluştu. Öğretmenlerimi anımsadım. İlkokuldan üniversiteyi bitirene değin, öğrenim yaşamım boyunca 76 öğretmenim olmuş. Kimin var ki bu kadar öğretmeni? Seviniyorum, onlarla gururlanıyorum.

***

Benim de kısa sürse de hani derler ya, 'Sabah çiyi kadar' öğretmenlik geçmişim var; askerliğimi 'Yedek Subay' öğretmen olarak yapmıştım. Bugün de arkadaşlarımın büyük çoğunluğu öğretmenlerden oluşuyor. Bendeki öğretmen sevgisi, daha okula gitmeden başladı. Köyümüzün okulunun iki öğretmeni (Zuhal Ilgaz, Seyfi Sezer), (köy enstitülüydüler) Evimizde kiracıydılar. Amcam da Gölköy Enstitüsü'nü bitirmişti. Böylece daha okula gitmeden öğrenmiştim okuyup yazmayı…

***

İlkokuldan merhum M. Ali Eroktay'ı iyilikleri ile sevdim ama Şemiye öğretmeni üzüntü ile kargışlayarak hatırlıyorum. Yaşar Deriş ve Sadık Küçükelbir'i de sevgi ile anıyorum.

Ortaokulda merhum Türkçe öğretmenimiz Mehmet Atay, Fransızca Mediha Özkan, Türkçe M. Güzin Anadol, Matematik-Müdür Turan Gökdeniz ve Tarih öğretmeni Zehra Güven bende iz bıraktılar.

Ben Kabataş Lisesi'ni öğretmenleri ile de sevdim. Hala anılarımı süsler. Okulum, öğretmenlerim ve manzarası bir harikaydı. Pencere kenarında ise, arada bir gelip geçen vapurlara bakar, düdük seslerini duyardık. Rıhtımında, medusaları izler, geceleri mehtaba çıkardınız, rıhtım boyunca...

***

Kapısında Ömer Seyfettin'in büstü, bahçesinde manolya ve atkestanesi ağaçları vardı. Ama bize okulu sevdiren bu görüntüler kadar öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımızdı. Onlarsız okulun tadı var mıydı? Yoktu…

Okulumuzun babaları ve anaları da vardı, ağabeyleri de: Galip Baba, Baba Behçet, Sabahattin Baba gibi. İsmet Ana, Bedia Alev, Muasin Usmanoğlu, Emine Ablalar gibi. Ağabeylere gelince: Ahmet Taner Kışlalı, Ergin İnanç, Uğur Aykan vardı.

Lakabı olan öğretmenlerimiz, bir geleneğin sürdüğünü gösterirdi: Öküz Hilmi, Atom Arif, Sallabaş Kemal, Kürt Aziz gibi. Ayrıca müdürümüz Faik Dranaz, anıt adamlarından biriydi. Öylece de kaldılar bende.

Yaşamımda hiç sevmediğim öğretmen yok muydu? Vardı elbet! Bu onları, insan olarak da sevmediğimden kaynaklanıyordu. Ayrıca, onların derslerini de sevmemiştim. Karnemde ki düşük notlar da onlara aitti. Ama insan, bilgiyi sınıfta öğreniyor, ediniyordu böylece yaşamı da öğreniyorduk. Bize dışarıdaki yaşamı anlatan, öğreten şiirleriyle Behçet Necatigil, Tarih öğretmeni Samih Nafiz Tansu, fizik öğretmeni Hilmi Ziya Apak, biyoloji de ise Zeliha Bali idi.

Daha çok. Felsefe'yi de Faik Dranaz anlatıyordu. Münir Raşit Öymen psikoloji ve mantık okutuyordu. Hepsinin verdiği notlar 9-10'du.Ne var ki notlar, yaşamda verilmiyordu. Daha doğrusu, notlar, öğretmen-öğrenci ilişkisindeki sevgi, saygı, özveri, dayanç, bilgi, öğrenme merakına, içtenliğe dayanıyordu. Artık bunları ilişkilerdeki çıkar, konum, durum ve yorumlar belirliyor. Sanıyorum o yıllarda çocukluktan gençliğe geçerken, okullar da bizim kişiliğimize damgasını basıyordu kimi öğretmenlerimiz gibi. Galiba biz, sanki onların sentezi gibiyiz.

***

Her ölümlü gibi öğretmenler de geçti göçtü bu dünyadan. Ancak onları, öğrencileri yüreklerinde yaştırlar önce, sonra. Necatigil gibi bir sınıfın kapısında dershane adı olur. Gömütleri ışıklarla dolsun öğretmenlerimin. Yaşayanlarına saygı-sevgi ve özlem duyarak sağlık ve esenlikler diliyorum.