Literatürde Köy Enstitüleri, “Özgün Türk Buluşu” olarak değerlendirilir. 17 Nisan 1940 yılında 3803 sayılı yasa ile ilkokullara öğretmen yetiştirilmesi amacıyla yürütülen bu proje bozkırın ortasında “Devrimci Atılım Yuvaları” olarak anılır. Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç mimarlarıdır. Yürütülebilseydi bugün ülkemiz eğitimde yaşadığımız bunalımlara düşmeyecekti. Köy Enstitülerini kuran anlayış; köy ve köylünün köyünde üreten olması düşüncesiyle yola çıktı. Amaçlanan muhtarın ve imamın yanına öğretmeni de koymaktı.

Taşımalı eğitimle, öğretmen köyden uzaklaştırıldı. Muhtarlar, şehirlere yerleşince köyler gene imamlara kaldı. Son çeyrek yüzyıl boyunca yaşadığımız gerçek ne yazık ki budur. Kapatılmasalardı akla-bilime dayalı bir çağdaş eğitim-öğretim olacaktı. Bugün yaşanan karmaşa-kargaşa yerine ulusal ve evrensel eğitimimiz daha akılcı olacaktı. Keza, “Eğitimin dinselleştiği, hukukun siyasallaştığı” bir dönemi de yaşamayacaktık.

***

Köylü kentler nitelemesi fikrine gelince; siyasi iktidarlar köylerden büyük kentlere göçü yeğlediler. Bu kentlerde varoşlar oluştu. Kentler, ıkış tıkış bir yerleşimle-betonlaştı. Üreten köylüden, tüketen ve yoksullaşan bir kesim oluştu. Son yıllarda bu kesimin köylerine geri dönüşünü de yaşıyoruz. Köy kentler diye nitelememin birçok nedeni var. Bunların başında, eğitime ayrılan bütçe ödeneğinin yetersizliği geliyor. Diyanet İşleri bütçesinin; 7 bakanlık toplamından daha büyük oluşu dikkat çekiyor. Hatta çoğu zaman ek bütçe bile veriliyor. Ortalama bir köyde 3 camide,  3 imam, 3 müezzin görev yapıyor. Köylerini bu ikiliye terk eden yeni bir sistem oluştu.

***

Köyden kentlere göçen insanımız artık ne köylüdür ne de şehirli. Kentlerin kimliği, kişiliği, belleği yok edildi. Hak, hukuk, adalet her şey tek merkezden yönetiliyor. Cumhuriyetin bütün kazanımları; hatta Cumhuriyetin kendisi bile tartışmalı hale geldi. Cumhuriyet Laiklik-Laikçilik gibi tartışmalarla yozlaştırılıyor. Kalkınmayı, betonlaşan şehirler olarak algılayan bir zihniyet hükmünü sürüyor. Bütün bu gelişmeler ışığında büyük kentlerdeki yığılma, köylünün oy deposu olarak görülmesine yol açtı. Eğitim yaz-boz tahtasına dönüştü. Pıtrak gibi üniversiteler arttı. 22 yılda 7-8 kez bakan değişti. Kaç kez müfredat, sistem değişti, değiştirildi. Sınav yolsuzlukları gündemden düşmedi. Okullarını bitiren hatta birkaç diplomalı gençlerin iş bulamadığı için yurt dışına gittiği gerçeği ile karşı karşıyayız şimdilerde. İşe alımlarda bile parti aidiyeti gözetiliyor. Kısacası, ülke kabuk değiştirdi. Toplum, gençlik, iş dünyamız, kültür-sanat anlayışımız akıl yerine bilim dışılığı yeğleyen bir yönetimle ve felaketlerle boğuşuyor.

***

Kuruluşundan 84 yıl, tamamen kapatılmalarından bu yana geçen 70 yıl sonra gündemden düşmeyen bu öğretim yuvaları bugün bile gündemdedir. Bu okulları kuranlarla, bu okullardan yetişen 17 bin öğretmenden çok azı hayattadır. Gün geçmez ki, onların yitirildiği haberi medyalarda gündem oluşturmasın. Sonsuzluğa göçenlere rahmet-saygı; sayıları gittikçe azalan yaşayanlarına selam, sevgi ve sağlık diliyorum.