Sürekli büyüyen ekonomilerden bahsedilmesine rağmen işsizlik oranı dünya genelinde artmaya devam ediyor ve bu da ister istemez bizleri "Yahu ekonomi büyüyor da sana bana mı büyüyor? Zengine büyüyor." dedirtiyor. Gerçekten de böylesine hacmi genişleyen ekonomilerde neden işsizlik artıyor? Bunun doğru orantılı olması gerekmez mi?

Öncelikle vahşi bir sistem olan kapitalizm kar maksimizasyonunu işsizlikle yapar. Kar oranını arttırmak için daha az işçi ile çok iş yapmak temel prensiptir. Bu sayede maliyetlerini azaltır. Bunun haricinde teknoloji ile pek çok meslek grubu piyasadan siliniyor ve insanlar vasıfsız konuma düşüyor bu da işin ayrı bir gerçeği. Gelişen teknolojiye uygun eğitim programları dünya genelinde uygulanmıyor. Rekabet baskısı ile küçük şirketler büyüyemezken büyükler tekelci bir şekilde piyasayı işgal ediyor ve sistem de buna izin veriyor. Yani küçük işletmenin önemi oldukça önemli rekabet açısından ama bu AVM mantıkları ile özellikle Ankara'da küçük işletmeler yok olmaya mahkum ediliyor. Bunlar aslında az çok bildiğimiz şeyler peki daha başka neler var?

Marx yıllar önce "yedek işçi" mantığını bize açıklıyor. Bu kavrama göre, işçinin pazarlık gücünü kırabilmek adına suni bir işsiz ordusu bilinçli olarak kapitalist sistem tarafından yaratılır. Zaten kapitalist sistem krizlere doğası gereği mahkumdur. Çok üretir, her ürettiği satamaz, elinde arz birikip talep gelmedikçe işçi çıkarır. Tüm mantık üretmek ve tüketmekten ibarettir. Bu mantığın insana ve doğaya verdiği zarar ise ortada...

İşin teorik kısmının ardından kapitalist sistemin Türkiye uyarlamasına da özel olarak bakmak gerek. Türkiye'de bir İSTİHDAMSIZ BÜYÜME (jobless growth) mekanizması söz konusudur. Son yıllarda Türkiye'nin büyüdüğü alanlar inşaat, finans, tüketim harcamaları, kredi genişlemesi, ithalata dayalı üretimle şekillenmektedir. Bu sektörlerse çok fazla istihdam etmez, verimlilik düşük olduğu için kar yaratmaz, ekonomik dalgalanmalara aşırı duyarlıdır.

Bunun haricinde neoliberal sistem bizleri yatırım balonları ile yıllarca kandırdı ve halen kandırmaya devam ediyor. Her yeri özelleştirmemizi tavsiye eden sistem şimdi ise yabancı yatırımcıyı adeta bir silah olarak, ülkeleri açlıkla terbiye etmenin bir mekanizması olarak kullanmaktadır. Bizlerse bu sisteme bağımlı hale geldiğimiz için, kendi kendimize yetebilme potansiyelimiz kalmadığı için politik bir hatanın bedelini diğer ülkelere kıyasla çok daha ağır ödüyoruz. Yani bu döngü kendisini çevresindeki her şeyin kalbine yerleştiriyor ve muhtaç bırakıyor. Türkiye'nin ekonomisini "geliştirmeye çalıştığı" alanlar ise Türk gençlerinin istihdamında önemli bir rol oynamıyor. Zaten bizim neslin işsizliği söylem olarak da toplumda normalleştiriliyor. Beceriksizliğimizden işsizmişiz gibi bir algı yaratılıyor ve halkımız da sağ olsun bu söylemi üretmekte üstüne yok... Ama Z kuşağına bu eleştirileri yapanlar dönüp de şunu demiyor: Yahu bizim nesilde okumayı düzgün bilmeyen insanlar iş sahibi oluyordu şimdi bu çocuklar iki üniversite bitirmiş bir vaziyette işsiz. Belki de suç bu çocuklarda değildir...