Yorumlarda veya açıklamalarda en illet olduğum “Galatasaray rakibin değil” cümlesi… Ne demek, Süper Ligde oynuyorsan, Galatasaray’ı da Fenerbahçe’si de diğer 15 takım da senin rakibin… Hedefine ulaşmak istiyorsan her maça kazanmak için çıkacaksın.
Başkent’in koca çınarı 102 yaşındaki Gençlerbirliği, gediklisi olduğu süper lige tam 4 yıl sonra dönmüş, maddi olanaksızlıklar yüzünden üst düzey bir kadro kuramamış dolayısıyla öncelikli hedefi lige tutunabilmek. Bunun için gerekirse Çanakkale geçilmezi oynayacak ya da kalenin önüne otobüs çekecek... Gençler, ligde kalacaksa güçlü rakipler karşısında da her maça puan için çıkacak. Böyle maçlarda kazanılan 3 puan (Beşiktaş deplasmanındaki gibi) veya alınacak 1 puan bile moral-motivasyon açısından son derece önemli.
Volkan Demirel de bu maça dersini çok iyi çalışmış şekilde hazırlanmış, rakibini iyi etüt etmiş… Tıpkı Başakşehir maçının 2.yarısında olduğu gibi topu rakibe bıraktı, mücadeleci yönünü ön plana çıkartıp, temaslı oyunu tercih ederek kalesini savundu. G.Saray’ın seyircisinin desteği ve Barış Alper’in müthiş katkısıyla kurulan baskıda merkezden hiç fırsat vermediler. İlk 15‘de Lemina’nın sakatlanıp oyundan çıktıktan sonra da baskıyı kırıp rakip sahada gözükmeye başladılar. 20’de Günay’ın hatalı pasında Tongya boş kale yerine Abdülkerim’i nişanlayınca takımını golden etti. 2 dakika sonra duran top organizasyonunda Göktan’ın kullandığı serbest atışta seken topu önünde bulan Niang ile golü buldular. 41’de de Günay, Metehan’ın çaprazdan sert vuruşunda en önemli kurtarışını yaparak tehlikeyi korner ile önledi. Ev sahibi ekibin bu süreçteki tek atağında, sakatlanan Singo’nun yerine oyuna giren İcardi, 44’te direğe takıldı.
İkinci yarıda Gençlerin planlarını alt üst eden İlkay Gündoğan’ın oyuna girmesi oldu. Orta sahayı düzene koyan ve oyunu kanatlara yayan tecrübeli futbolcu, geri dönüşünü bir golle de taçlandırdı. Buna rağmen kırmızı-siyahlıların, ilk 10 dakika içinde Tongya ile buldukları 2 net pozisyonla farkı 2’ye hatta 3’e çıkarmaları işten bile değildi. Ama futbol bu, tecrübe ve kalite farkı skorun bir anda değişimini de beraberinde getirdi. İcardi, Barış Alper ve İlkay üçlüsü, belki de arka arkaya alınacak 2.yenilgiyle Okan Buruk’un topun ağzına gelmesini de engellediler. Skorun 2 dakika içinde 2-1’e gelmesinden sonra da Gençlerbirliği’ne asıl darbe, 60’da Thalisson’un haksız yere 2. sarı karttan oyun dışı kalmasıyla vuruldu. Yine de oyunu bırakmadılar 10 kişi kalmalarına rağmen Metehan’la skoru 3-2’ye getirdiler, maçın sonuna kadar da en azından bir puan için mücadele verdiler. Bu arada kaleci Velho’nun yediği 3 gole karşın yaptığı 6 kurtarışı da göz ardı edemeyiz. Bununla da hocalarını gelecek maçlar için umutlandırdılar.
Gelelim Gençlerin bitmeyen hakem çilesine… Tüm anlı şanlı medya yorumcuları ve hakem hocaları Ahmet Çakar’ı tenzih ediyorum, son zamanlarda hızlı bir yükseliş gösteren Ozan Ergün’ün maçın kaderini belirleyen kararlarında nedense hep Galatasaray’ın aleyhine olarak gördüklerini ön plana çıkardılar. Her pozisyonu defalarca gösterip kılı kırk yararcasına incelediler. Galatasaray’ı mağdur gösterecek en küçük harekete mal bulmuş mağrip gibi sevindiler. Ama Gençlerbirliği’nin lehine olanları yani; 47’de Thalisson’un Barış Alper’e yaptığı hareketin penaltı olmadığını, 62’de Göktan’ın topa vurduktan sonra ayak inerken Sallai'nin bacağına temas etmesine kırmızı verilmeyeceğini anlamazlıktan geldiler. 90+3’e Sallai'ye VAR’ın ikazıyla gösterdiği kırmızı kartın, topa kafasını uzatmış rakibe tabanıyla vurmasına rağmen eleştirmekten çekinmediler.
Nasıl oldu da bir tek 60’da Thalisson’a haksız yere 2.sarı kart gösterilmesinde ağızlarında eveleyip geveleseler de hakemi suçladılar… Doğrusu hepimiz şaşırdık kaldık. Yoksa utandılar mı ne?
Bir de bakmayın Galatasaraylı yöneticilerin hakem konusundaki serzenişine, onlar haftaya oynayacakları Fener maçı hakemlerine şimdiden “dikkat” ikazı yapma uğraşındalar.