Mustafa Kemal Atatürk'ün hayvan sevgisi bilinir. Karede köpeklerin de olduğu ne güzel fotoğrafları vardır. Birisi Çankaya Köşkü'nün bahçesinde dinlenirkendir. 'Dinlenirken' dediğime bakmayın! Görevde gibidir. Takım elbise, kravat… Işıl ışıl parlamaktadır ayakkabıları. Sol ayağının hemen dibinde, sırtı o ışıl ışıl ayakkabıya değen minik bir kopek yatmaktadır… Köpek nasıl da huzur katmıştır fotoğrafa… Mutluluk katmıştır.

Bir armağan olan Foks ise son köpeğidir Atatürk'ün. Törenlerde Atatürk'ün 'ayağı dibinde' dururmuş. Falih Rıfkı 'Galiba ülkü kadar onun da çıkmış resimleri vardır.' der.

Foks'la ilgili bir anekdotu, olayın tanığı olan Falih Rıfkı'dan aktararak paylaşmak isterim.

Mustafa Kemal eski köşkte, çalışma odasındadır. Tayini yeni yapılmış bir vali Mustafa Kemal'i ziyarete gelir. Atanan vali, eski Babıali protokolünün kurallarına alışkın olduğu için, odada Mustafa Kemal'in çalışma masasına doğru biraz yürüdükten sonra yarı beline kadar eğilir onu selamlamak için. Hani 'yerden selamlamak' deriz ya, öyle! Bu, Osmanlı'daki bir selamlama geleneğidir. Vali geldiğinde Foks ise bir köşede yatmaktadır. Valinin yarı beline kadar eğilmesini görünce, hızla yerinden fırlayarak onu tam kaba etinden ısırır. Adam ne yapacağını bilemez. Sırt üstü yere düşer. Ayakları havaya kalkar. Gülünç bir durum oluşur.

Belli ki odada Falih Rıfkı'nın yanısıra başkaları da vardır ki, 'Biz gülüyorduk' der yazar. Atatürk'se gülenlere katılmamış, sıkıntı duymuştur bu durumdan.

Neden böyle olmuştur? Köpek, böyle şeylere tanık olmamıştır. 'Merhaba' denir ona göre, tokalaşılır. O bunlara tanıktır. Özetle Cumhuriyet devri gelenekleri içinde yetişmiştir… Adam yere eğilince, karşısındaki Mustafa Kemal'e fenalık yapacağını düşünmüştür. Saldırması ondan!

***

Bu anekdotu hiç unutmamamın bir nedeni var ki, Cumhuriyet'in bir yaşama biçimi olduğunu özetler gibi gelir bana…

Gerçekten de, o büyük Kurtuluş Savaşı'nın ardından Atatürk'ün birçok silah arkadaşına karşın Cumhuriyet'te ısrar edip, bu yönetim biçimini ilan etmesinden sonra ülkemizde günlük yaşamın modern bir yaşama biçimine evrilmesi için mücadele başlatılmıştır. Her şey uygar bir günlük yaşam içindir. Fabrikalar kurulurken bile yalnızca üretim hedeflenmez. Yeni yaşama biçiminin yerleşmesinde bir okul olarak düşünülür fabrikalar da… Açılışını bizzat Atatürk'ün yaptığı Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası geliverdi usuma. 2 bin 500 işçinin çalıştığı fabrika kurulurken, işçiler için lojmanlar da yapılmıştır. Yalnızca lojmanlar da değil, kültür sanat alanları oluşturulmuştur. 700 kişilik sinema salonu, tiyatro salonu, spor salonu, paten pisti, bisiklet parkuru… Hastane, eczane, ilkokul, kreş… Santrali vardır. Elektriğini kendi üretiyordur fabrika.

Meslek ve okuma-yazma kursları da düzenleniyor, işçilerden müzik koroları da kuruluyordur. Resim-heykel sergileri de açılıyordur… Dahasını söyleyeyim, radyosu bile vardır.

Bir fabrika değil, insanlara modern yaşam biçimini gösteren bir okuldur kurulan.

***

Şimdi bunları niye anlattım?

Yarın 10 Kasım…

Kurtuluş'tan sonra Cumhuriyet diye ısrarcı olan, Cumhuriyet değerlerini topluma benimsetmeye çalışan önderin, Mustafa Kemal'in ölüm yıldönümü.

Her 10 Kasım'da, saat 09'u 05 geçe sirenler öter. Bayraklar yarıya iner. Trafik durur. Klakson sesleri siren seslerine karışır, birer siren sesine döner onlar da… Sokaklardan meydanlara, evlerden işyerlerine insanlar neredeyse orada ayağa kalkıp saygı duruşuna geçer.

Bazılarının söylediği gibi bir puta tapınma değil bu!

Bu bir saygı duruşu?

Bağımsızlığa saygı duruşu…

Satarak para kazanan, günü kurtarmaya çalışan değil, üretim tesisleri kurup gereksinimleri karşılamayı amaçlayan yönetim anlayışına saygı duruşu.

Eğilip bükülmeden, açık alınla, onurla, dimdik durmaya saygı duruşu.

Kadınla erkeğin yanyanalığına saygı duruşu…

Özetle, modern yaşama saygı duruşu…

Hala bu gerçeği göremeyenlere, 'Biz bu yaşama biçimini öğrendik bir kez, bizi bundan vazgeçiremezsiniz!' demek aynı zamanda.