Önceki yazımızda 1950'li yıllarda ABD'nin Ortadoğu'daki en yakın müttefiki olarak öne çıkan Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini artırmak için ABD'nin bölgeye müdahalesi için çalıştığını...

Sovyetler Birliği'nin devreye girmesi üzerine nükleer bir çatışmadan kaçınmak isteyen ABD'nin geri adım attığını...

Türkiye kendi başına müdahale sinyalleri verince de ABD ile ilişkilerde ilk pürüzlerin ortaya çıktığını söylemiştik.

***

O zaman bu gelişmeler yalnızca ABD-Türkiye ilişkilerini germekle kalmamış, Türkiye ile Sovyetler Birliği'ni de karşı karşıya getirmişti...

Daha krizin ilk günlerinde Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ABD'nin Lübnan'da, İngiltere'nin Ürdün'de yürüttüğü askeri harekatları desteklediğini bildirmiş, Sovyetler Birliği'nin bölgeye asker göndermesi durumunda Türkiye'nin de Ürdün'e asker göndereceğini ilan etmişti...

Buna karşılık, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Kruşçev de Türkiye'nin Irak'a müdahale etmesi durumunda buna 'askeri bir karşılık verecekleri' açıklamıştı.

***

Yaşanan gerilimin ardından Adnan Menderes ABD'yi ziyaret etti...

Gezinin amacı, ABD ile sarsılan ilişkileri onarmak ve Türkiye'nin borç yükünün artması nedeniyle oluşan mali sıkıntıyı aşmaktı. Ancak ziyaret fiyaskoyla sonuçlandı. Menderes başkanlığındaki heyet, Başkan Eisinhower ile ancak kısa bir nezaket görüşmesi yapabildi. ABD Dışişleri Bakanı, heyeti 45 dakika kapıda bekletti; 300 milyon dolarlık kredi talebi ise reddedildi!

O sırada Türkiye'nin Washington'daki büyükelçiliği görevini yürüten Suat Hayri Ürgüplü, geziden sonra gazeteci Orhan Karaveli'ye izlenimlerini şöyle özetleyecekti: 'ABD, Menderes'i sildi!'

***

Bu olaydan sonra Başbakan Menderes'in Sovyetler Birliği'ne karşı tutumunda ani bir değişme oldu...

Sovyetler Birliği ile bakanlar düzeyinde yapılan bazı temaslardan sonra 11 Nisan 1960'ta Başbakan'ın, Temmuz ayında Sovyetler Birliği'ni ziyaret edeceği bildirildi... Hemen ardından Sovyetler Birliği adına yapılan bir açıklamada SB Devlet Başkanı Kruşçev'in karşılık olarak Ankara'yı ziyaret edeceği bigisi verildi...

Ancak 27 Mayıs darbesiyle DP iktidarı devrilince tasarlanan ziyaretler gerçekleşmedi... Darbe sonrasında Türkiye ile ABD ilişkileri yeniden 'rayına otururken' Sovyetler Birliği ile yaşanacağı düşünülen 'bahar havası' başlamadan sona erdi.

***

27 Mayıs darbesi sonrasında yaşanan siyasal çalkantılar da Türkiye'nin ABD ve Batı ile ilişkileri üzerinde olumsuz bir etki yapmadı...

Darbenin hemen ardından yayınlanan bildiriyi, daha sonra Türk siyasetinin yakından tanıyacağı Alpaslan Türkeş okumuştu... Albay Türkeş, darbeden kısa bir süre önce ABD'de katıldığı kurstan dönmüş ve 27 Mayıs'tan sonra 'Başbakanlık Müsteşarı' olmuştu. Kendisi, daha sonra yaptığı bir açıklamada pozisyonunu tanımlarken, 'Resmen Başbakanlık Müsteşarı''ydım, ama fiilen Başbakan görevi ifa ettim' diyecekti. Bildiride ısrarla vurgulanan nokta ise TÜrkiye'nin 'NATO'ya ve CENTO'ya bağlı kalacağı' idi...

Unutanlar için hatırlatalım: Irak'ta gerçekleşen Baas darbesinden sonra Irak NATO'nun uzantısı Bağdat Paktı'ndan çekilmiş, onun üzerine pakt CENTO (Central East Treaty Organisation) adını almıştı... Pakt, yeni kimliğiyle bu tarihten itibaren ekonomik ve kültürel alanlarda faaliyet gösterdi. 1979 yılında Pakistan ve İran'ın pakttan çekilmelerinin ardından da varlığı sona erdi.

***

ABD'nin, 27 Mayıs konusunda oldukça hayırhah' bir tutum takındığı biliniyor...

Darbenin hemen ardından 30 Mayıs 1960'ta yapılan 'Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi' toplantısının raporunda, Menderes Hükümeti siyasal özgürlükleri ihlal ettiği için eleştiriliyor ve şunlar söyleniyordu: 'Gürsel (Genelkurmay Başkanı, aynı zamanda 27 Mayıs'tan sonra kurulan Milli Birlik Komitesi'nin başkanı) ABD ve diğer müttefiklere Türkiye'nin önceki tüm ittifaklarına bağlı kalacağı konusunda güvence verdi. Türk dış politikasında herhangi bir değişiklik öngörmüyoruz.'

Daha sonra iktidarı kısa zamanda sivillere bırakarak kışlalarına çekilmek isteyen subaylarla, seçimlere gitmeden önce ülkeyi 'yeniden şekillendirmek' isteyen Türkeş liderliğindeki '14'ler' grubu arasındaki mücadele, '14'ler'in tasfiye edilmeleriyle sona erdi...

Bu ayrışma, demokratik özgürlükleri meşrulaştıran yeni bir anayasa hazırlanarak seçimlere gidilmesini sağlarken, 27 Mayıs'tan sonra oluşan yönetimin ABD ve Batı ülkeleri ile ilişkilerinde herhangi bir bozulmaya yol açmadı.

(Devam edecek)