Dinamiti aslında Cumhurbaşkanlığı seçiminin 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci turunun arefesinde ateşlemişti. İktidara yakınlığı ile malum NTV kanalında, Kılıçdaroğlu’nun parlamentoda yeterli çoğunluğu olmadığı için ülkeyi yönetemeyeceğini, kanun çıkartamayacağını, bütçesini bile yapamayacağını söylemişti. Daha vahimi, Cumhur ittifakının diliyle konuşarak Kandil’in ona destek verdiğini iddia etmişti.
Meğerse CHP’nin Konya milletvekili Abdüllatif Şener, NTV’deki yayına konuk olduğu aynı gün CHP’den istifa etmiş. Bilmiyorduk. Biz bu durumu birkaç gün önce Halk TV’de çıktığı yayında öğrendik. Tam bir şok yaratan başka gerçekleri de duyduk tabi. Şener’in 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı’nda Kemal Kılıçdaroğlu’na, parlamento seçimlerinde de CHP’ye oy vermediğini bizzat kendisinin ağzından duyduk. Dahası, ikinci turda geçersiz oy attığını iddia etse de oy kullandığı sandık sonuçlarına bakılırsa Erdoğan’a “evet” demiş gözüküyor. Çünkü, Şener’in oy kullandığı sandık tutanağında geçersiz oy yok. Durumu fazlasıyla dramatikleştiren boyut ise bu ahde vefasızlığın, ilkesiz siyasetin, milletvekili adayı yapılmamasıyla ilgili olduğunu bizzat itiraf etmesi…
Kibri boyundan büyük Şener’i ekranda izlerken bir insanın kendisini ne kadar küçültebileceğini, olan tüm itibarını nasıl bitireceğini, daha doğrusu kendi kendisini nasıl imha ettiğini ibret ve şaşkınlıkla izledik. Oportünizm tarihi, bu anlamda en parlak simasının hikayesini yazabilir.
Şener’in her lafı bir kurşun gibiydi ve CHP camiasını delip geçti adeta. Öyle sanıyorum ki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da kahrolmuştur ve en az seçim yenilgisi kadar ağır gelmiştir bu durum. Çünkü Şener örneğinde de kanıtlandığı üzere partiyi sağa çekerek milliyetçi muhafazakâr tabandan oy elde etme stratejisiyle iktidara gelme düşüncesinin beyhudeliği, çok trajik bir örnekle ortaya çıkmış bulunuyor. Zaten bu veri seçim sonuçlarından da elde edilmişti.
Laiklik ilkesi, içeriği boşaltılmış bir kavrama dönüştürülüp adım adım yok edilirken aktif bir muhalefet gösterilmemesi, sağa fazlasıyla taviz verilmesi partinin geleneksel tabanında rahatsızlık yaratıyordu ama Türkiye’nin kimliksel yarılmalar yaşadığı şu koşullarda Millet İttifakı’nın Erdoğan iktidarını sonlandırabileceğine dair de çok güçlü bir umut vardı. Geçiş dönemi için birçok şey sineye çekildi. Ancak, bu tavizlere rağmen CHP’ye, Saadet, Deva, Gelecek Partisi tabanından yeterli bir oy akışkanlığı olmadığı anlaşıldı.
Şener olayı ile görüldü ki, daha önce İYİ Parti’nin meclise girmesini sağlayarak kendi eliyle bir merkez sağ oluşturan CHP, bu kez de muhafakazar kesimden isimlerin temsiliyetinin yolunu açarak hiçbir varlık gösteremeyecek durumdaki partilere nefes verdi. Ancak kendisi güç kaybetti, tabanını küstürdü. Bunca iyi niyete rağmen sözkonusu partiler, Meclis başkanlığı seçiminde CHP adayına destek bile vermediler. Tam bir siyasi nezaketsizlik örneği ama sağ hep böyledir.
Bu üç parti şimdi Meclis’te grup kurmanın yollarını arıyorlar. Gelecek yıl yapılacak yerel seçimlerde ve Cumhur ittifakının gündeme getirmesi beklenen yeni anayasa tartışmalarında nasıl bir tutum alacaklarını kestirmek zor değil.
Gelişmeler, muhalefetin sağ ve sol bileşenleri arasında derin bir güvensizlik yaratmış bulunuyor. Cüppeli Ahmet bile Millet İttifakı listelerinden seçilen sağ isimler için “Bu solcular çok saf, her seferinde kandırılıyorlar” diyerek dalga geçtiğine göre artık kolay kolay sağdan devşirme isimlere şans verilemez, böylesine bir cömertlik/hayırseverlik kabul edilemez. Zaten başta Kılıçdaroğlu olmak üzere şu anda hedef durumundaki parti yönetiminin eli eskisi gibi rahat olamayacaktır.