Ülkemizde özelleştirme, küreselleştirme uygulamaları tarım sektörünü çökertmekle, köylülerimizin heybelerini omuzlarına atıp ilk başta İstanbul, Ankara olmak üzere büyük kentlerin varoşlarına tıkılmakla başlamıştı. Bu tür yanlış ve tutarsız uygulamalar sonucu olarak ülkemizin en verimli tarım alanları, o canım zeytinlikler, sebze-meyve bahçeleri geniş ölçüde yok olmuş, onlardan boşalan yerler gecekondu ve endüstri taklitçileriyle dolmuştur. Bu yıkımda tatsız tuzsuz çikita muzunun haksız rekabetine dayanamayan o güzelim mis gibi Anamur muzunun kökü kazınmış, aynı şekilde örneğin Doğu Anadolu’daki hayvancılığımız da ne idüğü belirsiz çürük-çarık hormonlu et ithaline kurban edilmiştir.
***
Bırakınız, tarımın üzerine gözü gibi titreyen, Brüksel’in tüm baskılarına karşı AB’ne girmemesinde, tarımın dayanamayıp yok olma korkusunun başı çektiği İsviçre’yi bir yana AB Üyesi ülkelerin dahi kendileri tarımı destekleyip, koruma önlemleri almıyorlar mı?
Keşke Avrupa’nın Manavı, Kasabı Olabilsek...
Ülkemizde kişisel çıkarları peşinde koşan bazı belirli kesimler hâlâ Türk tarımını küçümseyebilmekte, “Avrupa’nın manavı, kasabı olacağız?” nakaratına dört elle sarılabilmektedirler. Bu gibilerin dört elle sarılabildikleri örnekte şu olmaktadır: Bir kamyon yükü domates karşılığı bir bilgisayar! Halbuki bu gerçekte sapla samanı birbirine karıştırmak kadar anlamsız bir benzetmedir. O da lazım o da...
*
Ah nerede o günler, keşke Avrupa’nın manavı, kasabı olabilsek! Avrupa ülkeleri pazarlarında California, İsrail, Fransız, İtalyan, İspanyol tarım ürünlerinin dolup taştığını ve bizim ülkemizden gelenlerin onların yanında önemsiz denilebilecek ölçüde kaldıklarını gördükçe üzülüyor, içimiz yanıyor ve tarımı küçümseyenleri kınıyoruz. Geleneksel tarım ülkesi olan Türkiye’nin tarımını, köylüsünü küçümsedikleri için...
***
Hızla artan dünya nüfusu ile birlikte temel gereksinimlerin başında gelen gıda ihtiyacının karşılanmasının önemi her geçen gün artmaktadır. Bunun için tarımsal üretimin artan nüfusa oranla artması gerekmektedir. Ancak mevcut arazi varlığının artmaması, hatalı tarımsal uygulamalar, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı ile sanayi tesislerinin verimli arazilere kurulması ve üretimde yoğun kimyasalların kullanılması sonucu toprakların zarar görmesi vb. etkenler bunu engellemektedir.
*
Nüfus artışı aynı zamanda ekolojik dengenin bozulmasına da yol açarak tarım üretimini de sınırlandırmaktadır. Bu sınırlandırmanın önemli nedenlerinden bazıları ise sınırlı doğal kaynaklar, hava kirliliği, su kirliliği ve karbondioksit emisyonlarının artış göstermesi ile küresel ısınmanın baş göstermesidir.Tüm bunların sonucunda; küresel ısınmanın artması, su kaynaklarının yok olması ile birlikte yaşanan kuraklık ve yüksek ekonomik büyüme hedefleri sonucunda ülkeleri etkileyen küresel ölçekte bir gıda krizi yaşanmaktadır.
*
Ne demişti Atatürk :“Köylü Efendimizdir.” “Kılıç ve Sapan Birisi Savaşta, Diğeri Barışta” gerektir…