Hukukçu şair Berin Taşan'ın Cumhuriyet Savcısı olmaya karar vermesi yürek burkan bir olaya dayanır.

24 yaşında genç bir hukukçu adayı olarak Samsun'da yargıçlık stajı yaparken (1952) yaşamıştır bu tanıklığı.

Olay şu:

Sanık İsmail, komşu köyden çalınan üç koyun nedeniyle tutuklu olarak yargılanmaktadır. Yapılan ihbara dayanarak evini basan jandarma tencerede kavurmaya rastlamıştır. Delil bu! Bir delil daha var, o da, giydiği lastik pabuç. Koyunların çalındığı ağılda lastik pabuç izine rastlanmıştır çünkü…

Savcı, bu delillere dayanarak İsmail'in mahkûmiyetini istemektedir.

Yargılama sırasında hakim İsmail'e ne diyeceğini sorar. Der ki İsmail:

'Ne deyin Hakim Bey, siz peygamber postunda oturuyorsunuz, her şeyi görüp bilirsiniz. Benim ağzım laf yapamıyo, fakirsek, köylü kısmıysak evimize bir tencere kavurma girmez mi?'

Sonra da ayaklarındaki lastik ayakkabılara bakarak ekler:

'Hem hiç lastik lastiğe benzemez mi?'

Yargıç Hayri Calgüner, İsmail hakkında beraat kararı verir.

Dosyayı da, stajyer genç Berin Taşan'a uzatır, 'Bu kararın gerekçesini sen yaz!' diye.

Gerekçeyi yazar ve o gün 'Cumhuriyetin Savcısı' olma kararını verir.

***

Taşan'ın yürek burkan bir başka tanıklığı da bir marangoz çırağının sinemada başına gelenler üzerinedir.

Babasız olan ve bir marangozda çıkaraklık yaparak eve ekmek getiren 15 yaşındaki Turan, bir iş çıkışı sinemaya gider. Ayhan Işık'ın filmi oynamaktadır sinemada. O film biter, sonra da bir kovboy filmi başlar. İlgiyle izlemektedir ama, yorgunluğu ilgisini yener, çöker üzerine. Filmi izlerken uyuyakalır. Film bitip de salon boşaldığında o hala uyumaktadır. Sinema görevlileri de farketmezler… Işıkları kapatıp, sinemanın kapısını kilitleyip giderler.

Turan bir uyansa ki, saat gecenin 02'si olmuştur. Yapayalnızdır koca sinemada. Korkar, ne yapacağını bilemez. Deli gibi de acıkmıştır üstelik. Sinemanın girişindeki büfeden bir dilim pasta kesip yemeye başlar. Yanında bir de gazoz açar kendine. Öyle, ne bulduysa yiyip içmiş falan değildir. Cebinde yalnız bu kadarına yetecek para vardır. Sonra yine uykuya dalar. Neylersin ki, sabahleyin kapıyı açıp içeri giren sinema sahibi, onun hırsız olduğunu düşünür. 'Düşünür' demek yumuşak bir ifade, belli ki kızar, öfkelenir, köpürür… Yaka paça polise teslim eder onu. Ne yapsa anlatamaz durumunu ne sinemacıya, ne polise, ne de hakime… 8 ay ceza alır. Kelepçeli olarak götürülür Sinop Cezaevi'ne.

Aylarca yatacaktır Berin Taşan'ın insan yüreği olmasa. Taşan, davanın yeniden görülmesini sağlar ve marangoz çırağı beraat eder.

***

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitiren Taşan, birçok yerde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptı. Emekli olduktan sonra da avukatlık…

Cumhuriyet Savcılığı yaptığı yıllardan biriktirdiği anılarını 'Bir Tanığım Kalsın' adlı kitabında (*) toplamıştı. Anıları okunduğunda, hani 'insan gibi insan' deriz ya, öyle bir huukçunun portresini görürüz aynı zamanda. Çünkü, yaptıkları, olaylar karşısındaki duyarlığı, onun insan olarak portresini de oluşturur. Elbette, şiirlerinin alt yapısnı da gösterir okura.

***

Bu 'insan gibi insan'ı da sonsuzluğa yolculadık. Cenaze arabası cami önünden hareket edince, avluda toplanan kalabalık usul usul dağılmaya başlamıştı. Yanımda yürüyen öğretmen ve yazar ağabeyim Muhittin Bilgin, birkaç dize mırıldandı:

'Aç kapıyı kim geldi bak / Bak nasıl havalandı güvercin. / Açmam diyemezsin artık, / Aç!'

Berin Taşan'ın en çok sevdiğim şiiri 'Aç Kapıyı Ben Geldim'in bitiş dizeleriydi bunlar…

Benim de zaman zaman mırıldandığım…

________________

(*) Berin Taşan, 'Bir Tanığım Kalsın', Birinci Basım: Ümit Yayıncılık, Nisan 2005, Ankara.