Son yazımızda 'Altılı Masa'nın mutabakat metnini okuyanlar, Türkiye'nin dış politikadaki tek sorununun 'Batı'nın demokratik standartlarına uymamak' olduğu izlenimine kapılmaktadır' demiş...
Ve yazımızı şöyle sonlandırmıştık:
'Ancak içinde bulunduğumuz koşullarda en azından ekonomi ve iç siyaset sorunları kadar önem kazanmış bulunan dış politika konusunda bu partilerin savunduğu görüşler, Türkiye'yi NATO'ya ve AB'ye daha sıkı bağlamak, dolayısıyla 'Batı cephesi' ile 'Avrasya Cephesi' arasında her geçen daha da kızışmakta olan küresel çekişmelerin yarattığı bölgesel çatışmaların içine çekmek tehlikesi doğurmaktadır.
***
Bu saptamalar ister istemez şu soruya yol açmaktadır: 'Muhalefet partileri, seçim sonuçlarını bile etkiyebilecek kadar öne çıkmış olan bu sorunları neden görmezden gelmektedir?'..
Elbette bu soru Altılı Masa içinde yer alan DEVA ve Gelecek Partileri açısından anlamlı değildir; çünkü bu partiler öteden beri siyasi çizgilerini ABD'nin dış politika ve ekonomi konusundaki politikalarına endekslemişlerdir...
Ancak örneğin Kemalist gelenekten gelen ve Türkiye'nin Batılı emperyalistlere karşı yürüttüğü mücadelenin mirasını devralmış olan CHP neden böyle bir çizgi izlemektedir?
***
Bu sorunun cevabı, CHP'nin özellikle Kemal Kılıçdaroğlu döneminde geçirdiği içsel değişimde yatmaktadır...
Kılıçdaroğlu'nun bizzat kendisi en büyük başarısının CHP'nin içsel yapısını değiştirmek ve 'Yeni CHP'yi yaratmak olduğunu söylemektedir...
'Eski'nin, yani 'tarihsel' CHP'nin mirası ise bu partinin geleneksel düşmanlarının söylemleri kullanılarak reddedilmektedir.
***
Elbette bu değişim bir anda olup bitmiş bir şey değildir...
Değişim, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere milli kurtuluş savaşını yürüten kadroların kurduğu ve milli bağımsızlığı merkezine koyan milli kurtuluşçu çizginin İsmet İnönü'nün İkinci Dünya Savaşı sonrasında izlediği ABD yanlısı politika gereği geri plana atılmasıyla başlamış...
CHP'nin, devrim kanunlarını savunmaktan vazgeçmesi ve adım adım Batılı sosyal demokrat partilere öykünen bir partiye dönüştürülmesiyle hızlandırılmıştır.
***
Özellikle 'Amerikancı çok partili demokrasi' döneminde DP-AP çizgisinin siyasal yaşamı yönlendirir hale gelmesi ve 12 Mart/12 Eylül askeri darbeleriyle sözde 'Atatürkçülük' adına Kemalist eğilimi gerçekten temsil eden kesimlerin ezilerek toplumun tüm katmanlarından dışlanması bu eğilimi güçlendirmiştir...
Bülent Ecevit ve Deniz Baykal'ın genel başkanlıkları döneminde bu çizgi daha da geliştirilmiş ve CHP resmen 'Batı modeli bir sosyal-demokrat parti' olarak tanımlanmıştır...
Bu yapılırken Batılı sosyal demokrat partilerin işçi sınıfı içinden gelmekle birlikte emperyalist düzeni yaşatmayı amaç edinen 'tutucu' partiler olduğu gerçeği gözlerden gizlenmiş, 'sosyal demokratlık' ilericilik olarak lanse edilmiştir.
***
'İlericilik' adına bu 'geriye gidiş' sonunda Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Yeni CHP'siyle 'taçlandırılmış' (!) bulunmaktadır...
Gerçekten milli bağımsızlık çizgisini savunanlar ve gerçek Atatürkçüler bu parti içinde artık azınlıktadır. Onlar da yönetimde yer bulamamakta, 'tabanda' yer almaktadır...
Altılı Masa'nın mutabakat metninde dış politika konusunda 'ABD ve AB'ye sadakat'ın esas alınmasının, Batılı emperyalistlerden gelen güncel tehditlerin hiçbirine yer verilmemesinin, 'demokratikleşme' meselesinin ise 'Batılı ülkelerden gelen eleştirilerin giderilmesi' olarak görülmesinin asıl sebebi budur!
(Devam edecek)