Bu kez korkuyu atıp üzerimden, neredeyse yok denecek kadar az sayıda yolcu olduğunu görünce, hazır durağın da tam yanındayken kendimi attım içeri.

Arka sıralarda bir koltuğa iliştim.

Toplasan 10 kişiyi geçmez.

Birkaç sıra önümde otobüsün sağ ve sol tarafındaki koltuklarda oturan iki kişinin konuşmaları boş olması nedeniyle çınlatıyor etrafı.

Meraklıların kulak kabartmasına bile gerek yok.

Yasaksız günlerde eğlence mekanlarından taşan yüksek volümlü müzik yayını gibi…

Konuştukları malum mevzular…

Biri şikayetçi, diğeri yatıştırıcı konumunda…

Şikayetçi ne kadar ateşli ise, yatıştırıcı konumunda olan da o kadar sakin.

''Şu seferleri bir türlü ayarlayamadılar'' diyor şikayetçi olan.

-Öğle saatleri arka arkaya diziliyorlar, sabahları ise bekle ki gelsin. İşi-gücü olanlar duraklarda salkım salkım…

- ''Boş ver' diyor sakin olanı…

Öteki bu kez konuyu başka bir mecraya çekiyor:

-Oğlanı evlendireceğiz ama, bu hayat pahalılığında nasıl olacak bilmiyorum

''Aldırma'' diye kesip atıyor sakin olanı…

''Nasıl aldırmam'' diyerek yakınmasını sürdürüyor şikayetçi olan:

''Nişan, düğün, gelinlik, damatlık çıldıracağım düşünmekten''

Hızını alamayıp devam ediyor:

''Kış geldi gelecek… Bunun bir de ısınma gideri var, aydınlanma gideri var, giyim, kuşam, beslenme gideri var… Var oğlu var…''

Berikinin yanıtı yine aynı minvalde:

-Düşünme. Unut gitsin…

Daha sıralayacak dertli olan ama, arkadaşının umursamaz tavrı karşısında yutkunup, susmayı tercih ediyor…

Beş dakika, on dakika…

Sonunda dayanamayıp soruyor:

-Yahu arkadaş, senin hiç mi derdin yok?

-Olmaz olur mu'' diyor o ana kadar sessiz, sakin, arkadaşına itidal tavsiye eden. Olmaz olur mu?

-Sabaha kadar anlatsam bitmez. Zaten anlatmaya da gücüm yetmez.

Onun için ne karşımdakini yoruyorum,

Ne de çenemi?