1. lig başladığında doğrusu sadece takım, yönetim, teknik heyet, taraftar ve hatta medya mensupları da bunu yadırgamıştı.
Öyle ya tam 40 yıl sonra ilk kez Başkent Süper Ligde temsil edilmiyor. Başkent'in 2 çınarı Ankaragücü ve Gençlerbirliği gözlerini 1.ligde açtılar.
Hem de ne açış… Borç batağında olmak yetmiyormuş gibi takımların içi de boşaltılmıştı. Yani eski kadrodan kaçan kaçana bir durum yaşanıyordu. Her iki ekipten de ayrılanların sayısı 30'un üzerindeydi. Sorun yalnızca yeniden kadro kurmak değildi. Uyum ve verimli bir maraton için, sezon öncesi hazırlık kampına tüm kadronun eksiksiz olarak katılması aslında olmazsa olmaz koşullardan biriydi.
Ama ne gezer, öncelikler farklıydı. Yönetimler mali durumunu düzeltmek, transfer tahtası açmak zorundaydı. Sonra yeni kadro oluşturmaya sıra gelecekti.
Tüm olumsuz koşullara rağmen Başkent'in iki ekibi de ancak sezon başlangıcında hatta 2-3 hafta sonra kadrolarını oluşturabildiler. Yani diğer rakiplerinin çoğundan sezona 1 ay geriden başladılar.
Bunun en büyük sıkıntısını çeken de Gençlerbirliği oldu. İlk 4 haftada sadece 1 puan toplanmıştı. Sezon öncesi herkesin durumun farkında olmasına ve uyum, antrenman ve oyun formatının oturtulması, kadro istikrarı için zaman tanınması gerekliliği bilinmesine karşın çatlak sesler çıkmaya başladı.
Sabırsız bir toplum olmamızdan kaynaklı hemen bir sorumlu aranmasına başlandı. Tabi ki ilk hedef teknik direktör oldu. Hemen yıpratma kampanyaları başlatıldı.
Allahtan Gençlerbirliği'nin evladı olmasından dolayı Metin Diyadin bu haksız eleştirileri sineye çekti. Bırakıp gitmek kolaydı. Çünkü şartlar çok kötüydü ama mücadele etmeyi seçti.
İşte 'sabrın sonu selamettir' sözünün gerçekleştiği tablo 7.haftada ortaya çıktı. Son 3 maçta alınan 2 galibiyet- 1 beraberlikle gelen 7 puan, Başkent ekibini bir anda ligin dibinden süratle ayrılmasını beraberinde getirdi.
Altınordu karşısında alınan 3 puan kadar sergilenen futbol, takımla yaşadığı soruları bir kenara bırakarak Arda Kızıldağ ve destekçi arkadaşlarının Diyadin hoca sayesinde doğru yolu bulmaları (ki bu futbolcuların kabiliyetleri kadar karakterlerinin de güçlü olduğunun bir göstergesidir), kadro istikranın sağlanması, Samsun deplasmanında son dakikada kaçan galibiyet ve son olarak çıkış içindeki zorlu Bolu maçında alınan çok değerli 3 puan, Gençlerbirliği'ne adeta can verdi.
Samsun maçı kadrosunun aynı 11'i ile Bolu karşısına çıkan ve ilk yarıda zorlanan Kırmızı-karalar, soyunma odasındaki birlik-beraberlik karakterinin yeniden vücut bulmasıyla ikinci 45 dakika farklı bir görünüm sergiledi. Aksel Aktaş'ın yerine cezası biten Aaron Tshibola Gençlerbirliği'ne hareketlilik getirdi. Son 3 haftanın gol ayağı Barış Alıcı'nın 49.dakikadaki golünde, atan kadar LuaLua'nın emeği çok büyüktü. İlk yarıda görünmeyen pozisyon zenginliği, ikinci golü getirseydi; rakibin direnci erken kırılabilir, sonuç da daha farklı olabilirdi.
Metin Diyadin'in de altını çizdiği gibi, 'Bu lig her hafta ayrı bir hikaye ile oynanıyor' sözü çok doğru. Bakalım Gençlerbirliği için gelecek haftaki Balıkesir maçının hikayesi nasıl olacak?