CHP, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın lideri ve Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partinin adı...

“Milliyetçilik”, CHP’nin 1927’de benimsediği dört ilkeden biri... 1931 yılında dört ilkeye “devletçilik” ve inkılapçılık” ilkeleri eklenerek CHP programını özetleyen “Altı Ok” belirlendi...

1960’lı yılların sonlarına gelindiğinde Türkiye’de “Sol”un hemen her rengine damgasını vuran “68 kuşağı”, “Milliyetçilik” ve “Devrimcilik” kavramlarını “Milli Demokratik Devrimcilik” adı altında birleştirdi ve kendisini o dönemin sağcı milliyetçilerinden ayırmak için “ulusalcılık” kavramını kullanmaya başladı.

***

“Ulusalcılık” kavramının yaygınlaşması, Türkiye’nin “uluslaşma” sürecini, başka bir deyişle “milli demokratik devrimini” tamamlayamadan tekrar gerici akımların yönetimi altına girmesi ile yakından ilişkiliydi...

O dönemin Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Hüseyin İnan gibi devrimcileri Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yoldan ilerleyerek “milli” ve “demokratik” devrimi tamamlayacaklarını, “devletçilik” uygulamalarıyla sosyalizmin yolunu açacaklarını düşünürlerdi...

O nedenle stratejilerini “Ulusal Demokratik Halk Devrimi” olarak da adlandırırlardı.

***

Sonra 12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) dönemleri geldi. Atatürk’ün açtığı ulusal, laik, demokratik ve sosyal cumhuriyet yıkılırken askeri rejim, “Atatürkçülük” adına en koyu faşizmi uyguladı...

Ardından 1980’lerde ABD’nin silah zoruyla yaydığı “neoliberalizm” akımı, “devletçilik”, “laiklik” ve “ulusalcılık” ilkelerini “tu kaka” yaptı...

‘90’lı yıllara gelindiğinde bu kavramlara sahip çıkan “sosyalist” ülkeler bir bir yıkılınca Amerikan emperyalizminin “elma şekeri” niyetine kullandığı bir tür “demokrasi” moda haline geldi ve dünyayı sardı.

***

Bu “demokrasi”, ilk batılılaşma hamleleri sırasında “Tanzimat Batıcılığı” olarak alay konusu olan, İkinci Meşrutiyet devrinde Prens Sebahattin’in liderliğini yaptığı “Ademi Merkeziyetçilik” akımını oluşturan, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında “İtilaf ve Hürriyet Partisi” adı altında Ulusal Kurtuluş Savaşına düşman tüm akımları içinde birleştiren, Cumhuriyet devrinde önce “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”, daha sonra Demokrat Parti/ Adalet Partisi çizgisiyle temsil edilen bir tür gericilikti...

O dönemde ABD tarafından körüklenen iki akım daha vardı: “mikro milliyetçilik” ve “antilaiklik”...

Bütün bunlar olurken karşı devrim dönemlerinin moral bozukluğunu yaşayan 68’in “ulusal demokratik” ve “devrimci sosyalist” akımları, yoğun siyasal ve ideolojik baskılar altında günden güne eridiler.

***

Bu erimede, “Sol”un ezildiği bir dönemde “Batılı” devletler tarafından desteklenen ve örgütlenen “mikro milliyetçiliğin” ve mezhepçiliğin etkisi, devrimci örgütlerin Avrupa ülkelerine kaçan ve orada rahat hayat koşullarının etkisiyle neoliberal akımların etkisi altına giren liderlerinin liberalleşmesi gibi etkenler de rol oynadı...

Bu akımlar, AKP döneminde kendilerini “Yetmez ama Evetçi” olarak adlandıran, Atatürk dönemini “faşizm” olarak gören, cumhuriyet dönemi düşmanlığında tüm gerici akımlarla birleşen, “ulusalcılık” kavramını küfür niyetine kullanan bir tür neoliberalizmi medyada kendilerine sunulan imkanlar sayesinde moda haline getirdiler. Bunlar, bir taraftan kendilerini “devrimci”, “demokrat”, “sosyalist” olarak adlandırarak “Sol”a sempati duyan gençleri etkilemeye devam ediyor, diğer taraftan cumhuriyet döneminin değerlerini “modası geçmiş değerler” olarak gören ve Batının “sosyal demokrat” partilerini kendilerine örnek olarak alan “12 Eylül sonrası partileri” içinde eski kadroların yerini alıyorlardı. Bu partiler arasında 12 Eylül döneminde kapatıldıktan sonra Deniz Baykal önderliğinde yeniden kurulan “Yeni CHP” de vardı.
(Devam edecek)