Dostlarım;
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra öyle garip olaylar yaşıyoruz ki insanın “Bu kadar da olmaz artık” dediği her şey oluyor.
Modern tarifiyle bir devlet insan, toprak, bayrak, dil bütünlüğünden oluşur?
Bu devleti oluşturan bireylerin farklı inanç, düşünce, renk, dil ve din farklılıklarının olmasından daha doğal ne olabilir?
Bu farklılıkların olması nedeniyle demokrasi dediğimiz kavram ortaya çıktı.
Bu çerçevede devleti yönetmek için seçtiklerimizin yönetim anlayışı sınırı, anayasa ve yasalarla belirlendi.
Zaman zaman uygulamada sıkıntı yaşansa da bu anlayış yüz yıldır devam ediyor.
Ancak son dönemlerde öyle “Bu kadar da olmaz” dediğimiz şeyleri yaşıyoruz ki,
“Devleti kim yönetiyor veya bir yöneten var mı?” deme noktasına geldik.
Örnek yargıdaki çok başlılık!
Anayasa ile çerçevesi çizilmiş olan AYM kararlarının Yargıtay ve alt derece mahkemeleri tarafından tanınmaması…
Alt derece mahkemelerinin birbiri ile rekabet etmesi.
Verdiği kararların kesin olduğu bilinmesine rağmen asliye Hukuk mahkemesinin Yüksek Seçim Kurulu kararını dikkate almaması…
Atanmış memurun seçilmiş başkana tavır alması…
İktidar partisi il başkanının kendisini, emniyet müdürü, vali hatta hakim yerine koyması…
Ettiği yemine sadık kalmayıp, koltuğunu korumak için terör örgütü liderinden medet uman siyasi parti başkanı…
Çalıştığı Bakanlığın, bütçesini kendi şirketine aktaran bakan, genel müdür, seçildiği belediyenin verdiği ihaleden aldığı komisyonla Dünyalığını yapan “dindar” başkan…
Açılan tazminat davalarını yarı yarıya “Kırışmak” için avukatla birlikte hareket eden hakim…
Örnek o kadar çok ki…
Bütün bunların üzerine tüy diken ise Gaziler günü nedeniyle düzenlenen törende Iğdır Valisi Ercan Turan’ın kendisine şemsiye tutturup, gazileri sağanak yağış altında bırakmasını, haber yapan gazeteciyi gözaltına aldırmasıydı. Bitmedi…arkasından haberi yapan muhabir Sebahattin Yum gözaltına alınırken görüntüleyen muhabirin de gözaltına alınması oldu.
Amiyane deyimle at izi iti izine karışmış durumda
Hasılı, devletin çivisi çıktı!
Çare, sandık!