Pek çok ekonomik ve politik krize şahit olduğumuz çağımızda muhtemelen en çok önemsememiz gereken krizi hiç önemsemediğimizi fark ettiniz mi? Şubat ayı için inanılmaz sıcak bir hava ile karşı karşıyayız. Her geçen yıl en sıcak şubat, en sıcak temmuz şeklinde atılan başlıklara maruz kalıyoruz. Bu konuda ise önlemler oldukça kısıtlı. Bilinç düzeyi ise hiç iç açıcı durumda değil.
Geçtiğimiz hafta Dünya'daki en ağır buzul bilinen tarihi boyunca ilk kez hareket etti. Zararlı ışınlar her geçen gün daha çok Dünya'mıza giriş yapıyor. Hayır, ne yazık ki çocukluğunuzdaki masum Güneş artık yok çünkü tamamen zararlı ışınlarını gezegenimize davet ediyoruz. Sanıyorum ki o malum cümle hiç olmadığı kadar artık hayatımızda: "Doğaya karşı bir savaş veriyoruz, kazanırsak kaybedeceğiz."
Bu konuda yakıt konusu gün geçtikçe gezegenimize daha çok zarar veriyor. 1994'te imzalanan Kyoto Protokolü'ne uyulmayarak karbon salınım düzeyi ülkelerce ciddiye alınmıyor. Sermaye baskısı öylesine güçlü ki petrol kullanmaya zorlanıyoruz! Bunun en basit örneği raylı sistemden ziyade inatla asfalt yapımına dair devlet politikaları. Dönüştürülebilir toplu taşımaya yönelmemiz gereken bir zaman dilimindeyiz, ya şimdi imkan varken bunu yapacağız ya da sonrasında zorla bunu yapmak zorunda kalacağız...
Üstelik sadece Güneş'ten gelen ışınların radyasyonu bir tarafa dursun, bunun haricinde su seviyesi inanılmaz bir hızla yükseliyor, ülkemiz de dahil olmak üzere gezegenimizdeki pek çok ülke toprak kaybediyor, daha da edecek. Ekilebilir araziler azalacak ve iklim göçleri milyonlarca belki milyarlarca insanı etkileyecek. Bu konuyu sakin anlatmak isterdim ancak telaşa kapılmalıyız. Telaşa kapılmalıyız ki acilen bir önlem alabilelim...