“İnsanı insana yakınlaştıran mesafeler değil, yürekleridir” der şair. Yürekte beslenen, yürekte büyür. Yürekleri birbirine mühürleyen, lehimleyen şey ise ‘‘sevgi”dir. "Sevgi" bu duyguların en başında yer alır ve hiç bitmez. Özlemlerle başlayan ve mutluluklarla devam eden çok anlamlı bir histir sevgi. Sevginin bulunmadığı yerde merhametten söz edilemez. Sevginin olmadığı yerde saygıya rastlanmaz. Sevginin olmadığı yerde hoşgörü, empati, adalet, nezaket, letafet ve yumuşaklığa rastlanmaz. Sevgi öyle bir şey ki diğer bütün insanî ve ahlâkî değer ve normlar ona yaslanmış bir domino taşı etkisiyle, biri diğerinin varlık sebebidir adeta. Sevgi emek ister. Sevgi, merhamet, dostluk, iyilik insanların arasındaki mesafeleri kısaltır. Uzaklar yakın olur, yakınlar da can ...
Bir arada mesafeler koymadan hayatı paylaşmanın ne kadar değerli, güzel ve anlamlı olduğunu son yıllarda yaşadıklarımız sanırım öğretti bize. Yeri gelir bir hayali gerçeğe dönüştürmek, uzağı yakın etmekle olur. Bir kitap okurken insanın kendini onun yerine koyması veya onu yaşaması da uzağı yakın etmektir. İnsan yeri geldiğinde hayal kurarak bir anlamda ruhunu gezdirerek de uzağı yakın edebilir. Hatta kişi bazen bilgiye ulaşarak da uzağı yakın eder, adeta zamanda yolculuk yapar, yüzlerce yıl öteye gider.
Uzak; o hep vardı var olacak. Uzaktaki ülke, uzaktaki dost, uzaktaki şehir. Güneş uzaktır, bulutlar uzak…Aşk ve mutluluk da uzaktır. Yakaladığınız sandığınız anda biter çoğu zaman. Uzak yalnızca bir yanılsama mıdır yoksa yaşamı anlamlı kılan imgeler toplamı mı? Uzak arayışın simgesidir. İnsan hep arayış içerisindedir. Ve aradığı her ne ise hep uzaktadır. Aradığını bulduğunda ise yeni bir uzak yaratmak zorundadır. Yeni bir uzak yaratamayan insan, tükenişinin de eşiğindedir. Hüzünlü anların hayata ne kadar "tesir ettiğini" yaşayarak görüyoruz. Onlar, bütün her şeyden uzak dursun. Uzak olsun hem de çoooook uzak!
İnsan bir yolcu ve bu yolculuğu sonsuza dek sürüyor. Benim yolculuk merakım çocuklukta başladı. Çocukken köy otobüslerinin ardından bakıp uzaklara gitmeyi çok isterdim. Dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan insanların neler yaptığını çok merak ederdim. Bir küreden tüm dünyayı görmek, insanların büyük caddelerde bir sel gibi akışını seyretmeyi çok isterdim. Bulunduğum şehirden ve insanlardan uzaklaştığımda kendime doğru yaklaştığımı, içime inen o ateşten merdivenleri daha yakından tanıdığımı anladım. İnsanın kendi zaaflarını, yeteneklerini, alışkanlıklarını ve daha birçok özelliğini çok hızlı ve tutarlı biçimde değerlendireceği, kendisine bir yön duygusu kazandıracağı en etkili yol içine seyahattir diyebilirim.
Kendisini tanıyan ve keşfeden insanın artık kendi yeteneklerini başka insanların gönüllerine taşıması ve onların kendilerini, hayatı anlamasında bir umut olabilmesi için farklı gönüllere seyahat etmesi şarttır. Zaten insanın ömrü kendisini tanı(yama)makla geçmiyor mu? Kendi içine seyahat eden insan, kendisine başkalarının gözüyle bakmasını da öğrenmek durumunda da kalır. Yüzlerce, binlerce farklı insanın bakış açısıyla kendisini inceleme ve eleştirme becerisine ulaşan insan, kendisini tanımaya başlayacak ve sayısız yeteneklerinin de farkına varacaktır. İnsanın ömrü sınırlı ve yapacağı işler çok fazla. Hepimiz yaşlanıyoruz. Arkamızda uzun bir geçmiş var ve önümüzde ise kısa bir gelecek…
Bize bu güzelim dünyada, en yakın olanlar, hayatın bütün güzellikleridir. Yaşamın içinde bulunan her bir güzellik, bize çok yakın olsun her zaman. Her zaman faydaları ve coşkuları üzerimizde olsun dilerim...
Gönüller bir olunca uzaklar yakın, mesafeler yok olur. Asla unutmayalım ve uzakları yakın ederek bilelim bir arada yaşamanın ve sevdiklerimizin güzelliğini…