Kimi zaman gençlerle bir araya geldiğimde, onlara “bizim zamanımızda” diyerek âdeta gaipten haber veririm. Hemen nasıl yani demeyin. İlk sordukları: “Hangi devirden kalma? Ya da şimdi o zamanın koşulları mı var? oluyor bana…
***
“Çağında yaşamak, çağına tanıklık etmektir. Benim yaptığım budur. Ve onları kalıcı kılmaktır. Elbette hayat ileri doğru yaşanıyor; nehirlerin geriye doğru akmadığı gibi. Ne var ki; yaşanılanlardan ders alınacaksa, ders ardımızda kalandır; bunun adı tarihtir” gibi yaklaşımla öğütlerime şaşıp kalmalarına, doğrusu ben de şaşıyorum. Bazen bu nedenle çağın gerisinde kalmışım hissine kapılıyorum.
***
Nereden aklıma geldi böyle bir yazı diye sorarsanız; Kabataş Lisesi’nde,3-Edebiyat-B’den sınıf arkadaşım Gürol Sözen’in (Hürriyet Kitap Sanat Eki’nde) gördüğüm ‘‘Kurtuluş Savaşı teması bende hiç tükenmedi” söyleşisinin başlığıydı bunun nedeni.
Gelecek kuşaklara Kurtuluş Savaşı’nı anlatmak çok önemli diyen Sözen, ‘‘Kurtuluş Savaşı’nın en can alıcı mücadeleleri 1919-1923 yılları arasında gerçekleşti. Korkunun, endişenin hâkim olduğu yıllardı. Bu mücadeleyi ve o yılları anlatmayı ben bir görev olarak üstlendim, bir sorumluluk. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nı anlatan bir belgeselimiz de yok! Fransa’da, Rusya’da bazı görüntüler var Kurtuluş Savaşımızdan kalan. Ancak bir araya getirilmemiş. Bunun da bir an önce yapılması gerekiyor. Genç kuşakların görmesi, izlemesi lazım... Her sanatçının da bunu yorumlaması gerekir; müzisyeninden ressamına, heykeltıraşından yönetmenine... Ben bunun için bu projeyi yapıyorum ve önemsiyorum” diyor.
Sözen, bir ressam ve sanat tarihçisi... İş Sanat’ta açtığı sergisi nedeniyle bu söyleşi yapılmış. Zaman zaman geçmiş yıllarda da onu izlerdim.
Sözen, sergideki resimlerin bazılarının 1918 temalı olduğu anımsatılınca, şu yanıtı veriyor: “Görevler biter. Bu bir görev değil. Bu kahramanlık hâlâ hepimizin kanlarında dolaşıyor. O günün rüzgârı Nazım’ın “ atlılar atlılar kızıl atlılar/atları rüzgâr kanatlılar” deyişi gibi devam ediyor hepimizin içinde. Ben bunu devam ettiriyorum, ettireceğim de. Değiştirdiği yargı devam ediyor; türküleri, şarkıları, şiirleriyle.” Bilmem maksadımı anlatabildim mi? Gençlerin buna ihtiyacı var diye düşünüyorum.
Atatürk, Türk milletine, çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi, hatta bu düzeyi aşmayı amaç olarak göstermiştir. Çünkü o, Türk toplumunda çağdaşlaşmayı, her şeyden önce bir “yaşam davası”, bir “var olma mücadelesi” kabul ediyordu. Atatürk, “Büyük davamız en uygar ve en refaha kavuşmuş millet olarak varlığımızı yükseltmektir” diyor ve bu hususu “Türk milletinin dinamik ideali” olarak gösteriyordu.
***
Gazete ve dergilerde yazı yazmaya başladığımın 40. yılını doldurdum. Özellikle 90’lı yılların başından bu yana hep şunu yazdım:“NUTUK, okullarda ders olarak okutulmalı ve her kademede ders olarak anlatılmalı; Atatürk ve Cumhuriyet gelecek kuşaklara mutlaka anlatılmalı ve öğretilmeli”.Ne yazık ki bu önerim hiçbir kademeden ilgi görmedi. Son çeyrek yüzyılda bunun önemini daha da iyi kavradık.