Azınlıkların şeytanileştirilmesi özellikle ulus devlet sistemi ile “kaçınılmaz bir korkunç öteki” gerçeğini yarattı. Bu fenomen İkinci Dünya Savaşı kapsamında değerlendirildiğinde Anti-Semitik, Yahudilere yönelik korkunç bir soykırım ile sonuçlandı. Peki Yahudiler hangi söylemlerle şeytanlaştırıldı?

Bu süreç aslında oldukça enteresandır. Azınlık; hem ulusu içten içe kemiren güçlü ve dışarıdaki düşmanlarla işbirlikçi, kurnaz birileri olarak tasvir edilir hem de insani olmayan bir aşağılamaya (genellikle akıldan noksan, bir iş beceremez, kapasitesiz) maruz kalır. Yani bu “şeytan” aynı anda hem çok güçlü hem de çok zayıftır. Hem çok kurnaz hem de aptaldır. Kendi içerisinde zıtlıkları aslında absürt bir şekilde belli eder ancak bu absürtlük toplumda genel kabul görmüş “milliyetçi” kodlarla tuhaf bir şekilde asla çelişmez.

Azınlıklar bu çelişkili kodlar ile özellikle komplo teorileri başta olmak üzere toplumdan dışlanır, bu kimliğe ait olduğu için suçlu hissettirilir. Azınlık olmak bu sebepten kimliksel olarak sanki ayıp bir şeymiş gibi gösterilir. Adeta “İçimizdeki Şeytan”a dönüştürülürler. Hatta bu söylem İngiltere’de Kuzey İrlanda ayrılıkçı hareketi başladığında hatırlarsanız “İçimizdeki İrlandalı” şeklinde propaganda afişlerinde yaygınlaşmıştı.

Toplumdaki şaka amaçlı bile olsa ötekileştirme içeren sözler ise nefret söylemi yani bir suç olmanın dışında toplumun bütünlüğünü bozmakta ve ülkenin kesinlikle yararına olmamaktadır. Yani gerçek bir vatansever bu noktada şunu basit bir korelasyon ile düşünmelidir: Biz ne istiyoruz? Azınlıklar da vatansever olsunlar (ki bu yani azınlıkların genel olarak vatansever olmadığı düşüncesi ve ithamı milliyetçilerin kafa yapısındaki paranoyak bir düşünce biçimidir) peki bunun için nasıl bir söylem etkili olur? Dışlayıcı ve aşağılayıcı bir şeytanlaştırma mı yoksa bir arada yaşama, eşit yurttaşlık ilkesine göre hareket etmek mi? Eğer bu soruları doğru bir şekilde soracak bilince sahip olursak aslında bu toplumun genel çıkarı ile çok daha paralel olacaktır.

Son olarak insanların ülkelerini sevmeleri için bir sebep olmak bence çok daha kıymetli. Sadece azınlıklar bazında da değil, genel olarak bir başka yurttaşın, turistin Türkiye’yi sevmesi için bir çaba içerisinde bulunmak bence gerçekten kıymetli bir vatanseverlik biçimidir. Bu kavramı bizler çok sembolleştiriyoruz, ancak günlük hayatta milliyetçi olmak birilerinden oturduğumuz yerde nefret etmek değil kapsayıcı bir şekilde bu ülkeyi sevmek ve diğer insanlara sevecek nedenler vermektir.