Sovyet şairi Sergey Yesenin köy yaşamına, kırlara, çocukluk anılarına romantik duygularla bağlıdır. Atları sulamak için Oka Irmağı'na gittiklerinde 'suyun uzun yüzeyinde' ayın yansımasını görünce, atların ayı da içmelerinden korkar. Ay, 'genişleyen halkalarla yüzerek kurtulur' da atların ağzından, sevinir.

Böyle bir romantiktir o!

Son şiiri 'Ayrılık Şiiri' (*) adını taşır.

Bir dosta seslenilmektedir. 'Hoşçakal!' (*) denmektedir ona… Ama gerçekte yeryüzüne, yaşama, insanlara, gökyüzüne, ırmaklara, atlara, kuşlara bir vedadır bu:

'Hoşçakal arkadaşım hoşçakal, mutluluklar / Canım arkadaşım, ta yüreğimde yaşayacaksın / Varsın ayrılık acısı içimizi yaksın / Hoşçakal demek kadar birleşmek de var // Hoşçakal arkadaşım, el sıkışmadan, sessizce / Sakın ha, ne üzüntü, ne de hüzünlenmek / Bu hayatta yeni bir şey değil ölmek / Ama yaşamak da o kadar yeni sayılmaz bence.'

***

Bu şiirin bir özelliği var…

Bu şiir kanla yazılmıştır!

Yok öyle, bir ima olarak söylemiyorum, gerçek kanla…

Yesenin, 27 Aralık 1925'te, Leningrad'daki Angleterre Oteli'nde kanıyla yazmıştır bu şiiri.

Bileklerini keserek, kendi kanıyla…

Henüz otuz yaşındayken, kanıyla yazdığı bu şiirle veda etmiştir yaşama, dostlarına…

***

Bursa Devlet Tiyatrosu oyuncularından Hayati Özen, 8 Ağustos'ta, ikindi vakti ömrünü üfleyip savururcasına Ahmet Erhan'dan bir alıntı paylaştı sanal dünyadaki arkadaşlarıyla. (Elbette günlük yaşamdan dostları da vardır onların arasında…) Hem de emeğe saygılı, özenli birisi olarak alıntısının künye bilgilerini de ekleyerek:

'Burada Gömülüdür, Bütün Şiirleri 1. Cilt, Kırmızı Kedi Yayınevi'.

Alıntı şöyle:

'Sözün bütün kanatlarını kırdım. Ey dünya, çok yorgunum. İnsanlar bakıyorlar bana, gözlerinin izi kalıyor yüzümde. Yalnızlığın son burcunu da ekledim içimdeki kaleye. Sessizce uzaklaşıyorum, kimsesiz bir gölge olarak duvar diplerinde yaşamın.

Anlaşıldı, bu dünya kaldıramayacak benim sorularımı. Bana durup dinlenecek bir dulda bulunamayacak. Konuşmamam, susmam gerek. Bütün şiirleri son dizesinden başlayarak yazsam da, tümden yazmaz olmam gerek. Varsın hiçbir şey konuşulmasın. Sonsuzluk hep ertelensin. Ben alıp başımı gideyim, ölümün işgal ettiği yaşamımı bağrıma basarak.'

***

Şimdi Ahmet Erhan'ın yazdıkları, Yesenin'in dizelerine el sallıyor yıllar sonra. Onlarla buluşup yanyana duruyor…

Çünkü Hayati Özen, bu paylaşımından iki gün sonra provaya gelmedi. 'Üç Kağıtçı' oyununu sahneleyeceklerdi yeni sezonda. Rol alan oyuncular arasında o da vardı. 10 Ağustos'ta provası yapılacaktı oyunun. Gelmedi. Arkadaşları telefona sarılsalar da, açan olmadı telefonunu… Ailesi, üç gündür kayıp olduğunu, bu nedenle Emniyet'e haber verdiklerini söyledi.

Öğrenildi ki, Yesenin gibi, bileklerini kesip veda etmişti yaşama Hayati…

Ahmet Erehan'ın yazdıklarını koyarak Yesenin'in dizelerinin yanına…

Oysa nasıl da yaşama sevinci yüklü olarak özetlemişti kendini:

'Ağacın, kuşun, kedinin, çiçeğin, yıldızın, yakamozun, gökkuşağının diliyle merhaba. Sevgi ve umutla beslenen, emekle gelişen, bilimle aydınlanan bir dünya için çocuk kalmaya devam ediyorum hala!'

***

Duyarlı olmak, ne kadar yaşama sevinciyle dolu olsanız da, acılara, haksızlıklara katlanmanızı zorlaştırır. Görmeden gelemezsiniz adaletsizlikleri… Günlük yaşamın ayrıntılarında durmadan karşınıza çıkan haksızlıklara gözünüzü yumarak yaşamaya devam edemezsiniz…

Biliyorum, bu katlanılmaz kirlilik aldı onu aramızdan…

Duyarlı olmak, ah!

_____________________

(*) Nitekim Azer Yaran bu şiiri 'Hoşçakal' adıyla çevirmiştir. Bense, Yurdanur Salman'ın Mayakovski'den çevirdiği 'Şiir Nasıl Yazılır?' kitabındaki (Sergen Yayınları, Birinci Baskı: Haziran 1979, İstanbul) çeviriyi sevdim daha çok. Bundandır, yazımdaki alıntı da oradan…